KKTC’nin “akıllı” binası – Halil Paşa

3203

2004’te 15 gün, 2015’de 1 ay aradaki yıllarda birkaç kez birkaç koştur dur.

Sosyal sigortalar dairesi, geçmişte bir defada değil, ama üç defada, üş-beş-on yıl aralıklarla şirket çalışanlarının evraklarının eksik(üstelik de daha önceki yılların temizlendiğini söylediği halde-hp), dolayısıyla da yatırımlarının yapılmamış gözüktüğünü bildiriyordu.

Evrakları tamamlamak şirketin göreviydi.

Şimdiyse bunu 4 yıl ile12 yıl önce çalıştırdığım işçiler üzerinden, bir defada değil ama tek-tek yapıyordu.

Önce “4 yıl önceki işçinin döküm al getir, her şey tamam!.”

Kaç gündür iki Çalışma Dairesi ile Sosyal sigortalar arasında mekik dokuyordum.

En son 4 yıl önceki çalışanın dökümünü de alıp götürdüm ki “artık tamam” diye düşündüğüm bir anda memur; “hah 12 yıl öncekinin dökümü de gerekiyor!” demez mi?

“Bunca zamandır bakıyorsunuz daha önce neden söylenmedi?” diyecek oldum…

Demeyip yuttum.

“Bu da geçsin bakalım” diye düşündüm…

Gittim çalışma dairesine. Bu kez artık öğrendim ya. Gelibolu’daki daireye değil de, Yenişehir’dekine…

Müracaat ettiğim memur olumsuz konuştu.

“Abi 2005 yılı dahil daha eskiye ait dökümler bizim dairede yok. O tarihlerde bu işe muhacerete bakardı. Dökümü oradan alabilirsin.”

“İnnalahım Münesabbirim…”

“Lehavle vela guvvetin…” Tabii bunlar hep için-için mırıldanıyorum…

-Neresi orası?

-Akıllı bina var ya, işte o binada…

Atladım arabaya, vardım akıllı binanın toz toprak içindeki “garman-çorman bir curcunadır gider” park yerine. Kendime göre bir yer bulup park ettim.

Sonra da doğruca KKTC’nin en “akıllı binası”nın içindeki ol dairenin odasını aramaya koyuldum.

Az sordum uz sordum. Sora sora “Arşiv”e giden kapısını buldum. Kapalıydı. Kapının önünde yığılı insanlar, sanırım “vatandaşlık kuyruğunda” olmalıydılar. Aynı zamanda “danışma” imiş de orası. Ama bankoya insan kalabalığından yaklaşmak için öndekileri itip kakarak yarıp ilerlemek gerek. Ya da arkadan bağırmak.

“Kapıyı açın be gardaş…” diyorum… Kim duyar sesimi?..

Bankonun arkasındaki memurlar başları sokulu “harıl-harıl” bir şeyler yazıyorlar. Ne bakan var ne takan!

Sonunda TC aksanlı iyi giyimli bir beyefendi giriyor oraya. Bankonun arkasında çalışan bir kadın memura ismiyle hitap ettikten sonra, kendinden emin, tok ama kibar bir ses tonuyla; “kapıyı açar mısınız?” diyor.

Kapı açılıyor ve tam o içeriye girerken arkasından ben süzülüyorum. Az önceki sıcağa karşı, serin bir koridor çıkıyor karşıma. Koridorda ilerleyip “Arşiv” yazılı kapısını buluyorum. Kapının üzerinde, bir de “GİRİLMEZ” yazısı asılı.

Çare yok. “Tık-tık” çaldım kapıyı beklemeden girdim içeriye. Orta yaşlı iki kadın masa başında oturuyorlardı.

Kapıda “GİRİLMEZ” yazısından dolayı içeriye girmekte çekinip çekinmediğimi sordular. Çekindiğimi ama çaresiz girmek zorunda kaldığımı söyledim…

Neyse; işçinin adı soyadı, kimliğini sordu. Ne istendiyse verdim. Bilgisayardan bakıp buldular. İstediğimin işçinin o tarihlerde şirkete giriş çıkışıyla ilgili dökümü olduğunu söyledim.

Bana bir forum doldurdular. Sandım ki formdan sonra her şey hallolacak. Bas “enter”e al dökümü! Tam da “ne kadar kolaymış?” diye düşündüğüm bir anda memur konuştu:

– Bu formu alıp Vergi Dairesine gideceksin!..

– Neden?

– 17 tl’lik pul gerekiyor.

– Ben satın alıp yapıştırayım.

– Hayır Vergi dairesine yatırman gerekiyor

– Peki bu vatandaşa eziyet değil midir?

– Eziyet!.

-Neden düzeltilmiyor?

-…….

Cevap yok. Aslında haklılar, çünkü muhatabın kendilerinin olmadığını düşünmüş olmalılar. Ben de ne akılsızım da böyle “akıllı” bir binada saçma sapan soru sorarım.

Kabahat bende!…

Memura, o gün (sanırım Salı günüydü) saat kaça kadar işlem yaptıklarını sordum. “Bir’e kadar” diye cevap verdi.

Saate baktım; 12.15’di.

Aldım evraklarımı, ver elini vergi dairesi. Arabaya park yeri bulmak dışında bir sorun yaşamadım. Sıraya girdim paramı yatırdım. Koşarak “Akıllı Bina”nın kapısına vardım. Kalabalığı yararak, bu sefer kendimden emin bir ses tonuyla bankonun arkasındaki memura, olanca Kıbrıs aksanımla “kapıyı açan?” diye seslendim.

Karşılığında daha kibar bir aksan cevap verdi;

– Niye? 

– Arşivde işim var.

– İşiniz ne? Burada da halledebiliriz belki.

– Be gardaş lütfen kapıyı açan? İşim onnarınan, zaten saat !’e kadar beni beklerler…

Biraz iş yaptı. Çok az bekletti yani. Sonra bir daha seslendim ve elimle işaret ederek “Kapı!” dedim…

Önce bir kartal bakışı attı. Neyse ki bastı düğmeye, kapı açıldı daldım içeriye.

Saate baktım 12.45 civarıydı. Yetişmiştim…

Bir sevinç, bir sevinç… Oldum olası böyle küçük şeylerden mutluluk duyarım. Ve şimdi de serin koridorda arşiv odasına yürürken içim içime sığmıyordu!.

Girdim kapıdan içeriye. Verdim mühürlü evraklarımı.

Artık basacak enter’e, print out çıkacak ve ben de alıp gideceğim…

“Mutlu son’a çok yaklaştım” diye düşündüğüm o anda, memur konuştu:

-“Tamam beyefendi” dedi.

– Eee… Döküm?

-Dökümü verecek arkadaşımız ne yazık ki izinde.

Memurun bu sözleri ani bir tokat gibi geldi bana. Kızardım, sıkıldım ve;

– “İzinden dönmesini mi bekleyeceğim?” diye sordum.

Memur gayet sakin

– “Evet” dedi.

-Yerine bakan yok mudur?

-…….. (sessizlik)

-Ne zaman alacağım dökümümü?

-İzinden gelince. Gerçi izinden döndüğünde de epeyce iş yığıldı… Sizinki bir müddet sırada bekleyecek.

-Peki dökümü ne zaman alacağımı nasıl öğreneceğim?

-Verin telefon numaranızı, yazalım. Hazır olunca size telefonla bildirilir. Hem biz telefon etmeden de sakın gelmeyin!

Telefon numarasını verdim. Ağustos sıcağında başımdan kaynar sular boşalmış bir halde “Akıllı Bina’mızdan kendimi sokağa zor attım.

KKTC’nin EN AKILLI BİNASI HA!.

Neyse, daireden evraklarıma kavuştuğum zaman, kaldığım yerden yazmaya devam edeceğim.