Türkiye Ortadoğu’da ne yapmalı? – Ulus Irkad

470

Bence sorulması  ve de doğru yanıt alınması gereken en doğru soru bu…Türkiye stratejik menfaatler ve güvenlik çemberinden veya ideolojik Sunni İslam çerçevesinden mi bakmalı olaya? Bana göre zaten şimdiye kadar böyle bakıldığından beri Türkiye devamlı yanlış yapmakta. Osmanlı ta Suudi Arabistanlardan ve Kanal Bölgelerinden püskürtülüp, Müslüman Arap kardeşlerinden de  sadece ümmetçilik çerçevesinde yaptığı değerlendirmelerle darbe yemişti, kendi egemenliği de Orta Doğu’da darbe yerken. Suriye, Irak ve Ürdün gibi ülkeler arkasından cetvelle sınırları çizilerek birbir ortaya çıkmıştı. Öncelikle Fransız ve İngiliz etkisindeyken, daha sonra bu gibi ülkeler siyasal bağımsızlıklarını da kazanarak, Orta Doğu’da meydana gelmişlerdi. Bu artık 1789 Fransız İhtilali’nin ve kapitalistleşmenin de doğal sonucuydu. Arap ülkeleri bir yanardağ gibi püskürürken, meydanda Kürtlerin ses çıkarmayan halklar olarak ortaya çıkmadıkları görülmüş ama artık 20. Yüzyıl başlarında da İran, Irak ve Suriye hatta Türkiye bağlamında ses yükseltmeye başladıkları görülmüştür. Türkiye, Misak-ı Milli bağlamında, toprak bütünlüğünü çok ırkçı ve milliyetçi anlamda, koruyucu bir milliyetçilikle, hiç taviz ve yumuşama yapmadan, hatta demokratikleşmeyi bile bir taviz konusu yaparak sınırları içine aldığı bu halkı, baskıyla, kontrol altına alırken, diğer sayılan ülkeler de despot yönetimleriyle bu sonuca gittiler ve kendi topraklarında, Kürtlerin demokratik reform isteyen seslerini boğdular. Oysa bilhassa Avrupa reformlarından etkilenen ve İstanbul gibi bir bölümü Avrupa içinde kalan Türkiye devleti, demokratikleşmesini tamamlayarak bugün AB normlarına bağlı, kişisel ve kitlesel özgürlüklere yer veren normlarını uygulasaydı, Orta Doğu’da aydınlanmanın da yolunu açacak, demokratikleşen Türkiye, Orta Doğu’da yaşanan yıkımın demokratikleşerek, özgürlüklere dönüşmesini sağlayacaktı. Suriye’nin Kuzey’inde Irak sonrası bir örgütlenme kazanıp, Rojava depreminden ve kuşatılmasında kurtulan Kürt birlikleri, bugün girdikleri ittifaklarla hem Rusları hem de Amerikalıları denge politikalarıyla kendi alanları içine almışlar. Türkiye Devleti ise bu olayları ve varolanları değerlendirme içine gireceğine, YPG ve PYD’yi görmezlikten gelerek ve de onları terörist olarak niteleyerek, bölgede de onların varlığıyla etkinlik kazanan , konjonktürel dengeler sağlayan iki büyük devletle de, zaman zaman karşı karşıya kalıyor. Bu da Türkiye’nin Orta Doğu denkleminde hala daha yanlış yaptığını göstermekte. Türkiye’nin şu andaki İslamist iktidarı, diğer vesayet veya askeri bürokratik iktidarları gibi, Suriye kuzeyinde bir Kürt Devleti’nin kurulmasına karşı çıkıyor ve gerekirse olaya eğer oradaki Kürt Devletini engelleyecekse, şeytanla hatta “Isid”gibi bir örgütle de işbirliği yapmayı bir beis görmüyor. Aslında ortaya çıkan olayların arkasındaki gerçek de bu. Türkiye Rojava’nın kurtulmasını istiyor muydu? Deliller ve izledikleri politikaların pek de görüldüğü gibi olmadığı ve oraya Barzani’den giden yardımın bile uluslararası birçok baskıların neticesinde olduğu, Isid’in dağılmasının bile istemedikleri bir olgu olduğu, bunu önleyemedikleri için bugün PYD ve YPG’nin arasına girerek, Suriye’yi işgal etmiş olduklarını göstermekte. Yani Isid oyunu sökmeyince, Türkiye’nin şimdiki İslamist ama BOP planlayıcısı iktidarı, Isid’in boş bıraktığı alanı doldurmak istedi. Başarılı oldu mu? Başka coğrafyalar içindeki menfaat çatışmaları Türkiye’ye yıkımdan başka bir sonuç getiremez.

Aslında bir gerçek durum daha var: Bana göre PYD ve YPG eğer sol tandanstan gelmeselerdi, aynen Barzani olgusu gibi Türkiye’nin şimdiki vesayetçi- dinci iktidarı onlara gene tolerans gösterebilirdi ama Türkiye içindeki dinci ve diğer siyasal ve ekonomik zengin elitleri, Suriye Kuzey’inde demokratik bir örnek olup, Türkiye’yi demokratikleştirecek bir düzenden de korkmakta. Ta başından, Türkiye içinde demokratikleşme kazanılsa ve tüm Türkiye içindeki farklılıkları kucaklayan bir demokratk yapı olsaydı, zaten şimdiye kadar ne Türkiye’de ne de Suriye’deki karışıklıklar olmayacak, bir domino etkisiyle Türkiye demokratikleştiği için, tüm Orta Doğu’da birçok Demokratik Cumhuriyetlerin ortaya çıktığını görecektik. Aslında Dolmabahçe’deki masayı devirme telaşı ve Güneydoğu’daki savaşı başlatma el çabukluğu içindeki sebepler arasında bunlar da bulunmaktadır. Şunu da belirtelim: Demokratik Cumhuriyetlerin oluşmasıyla Suriye ve Irak hatta Türkiye gibi ülkelerin toprak bütünlükleri, insan haklarının da uygulanacağından ötürü sağlanacak ve bölünme olgusu elbette gerçekleşmeyecektir. Bölünmeler, dikkat edilirse daha fazla anti demokratik, adalet ve insan hakları normları olmayan ülkelerde ortaya çıkmaktadır.

Aslında esas korkulan Türkiye’nin demokratikleşmesi telaşıdır ve bunda da başı çekenler hem dinci vesayetçi hem de bürokratik vesayetçi unsurlardır.

Türkiye derhal ama derhal tüm insanlarını, farklılıklarını birleştirecek olan demokratik bir yapıya kavuşturulmalı ve Orta Doğu’daki kan bataklığına son vermelidir. Bu Türkiye’nin gelecekteki menfaatlarini de koruyacaktır. Devamlı kaos ise Türkiye’nin gelecekteki toprak bütünlüğünü tehlikeye atacaktır. Türkiye için asıl tehlike Kürt insanları değil, Türkiye’yi karanlıklara ve parçalanmaya doğru götüren şu andaki maceracı bürokratik ve İslamist egemenlerdir…

Türkiye derhal acil olarak Demokratik Cumhuriyet modelini uygulamak için kendi halkı veya insanları olan Kürtlerle uzlaşmalıdır. Bu toprak bütünlüğünü de koruyacaktır….