Yoksulun dünyası – Aykut Bektaşoğlu

659

Sabah kahvaltısı yok. Öğlen yemeği yok. Akşam yemeği yok. Marketten alınan atıştırmalıklar yok. Market yok.

Restorana gitmek yok… Birden canı bir şey çekip de onun tadına varmak yok…

Plajlara gidip soğuk içecekler içmek, kar yağmış yerlere gidip sıcak içecekler içmek yok.

Turlarla yurt dışlarına gitmek yok. Yeni insanlar tanıyıp arkadaşlıklar kurmak yok.

Çocukları için eğitim planları kurmak yok, onlar için kariyer hayali kurmak yok…

Daha bunlar gibi, aklımıza gelebilecek birçok şey yok…

Bu da ne? Yoksulluk edebiyatı mı?

Hayır, edebiyat değil. İki dünyadan birisinin tasviri diyebilirsin.

Yoksul için iki dünya var. Birincisi, ihtiyaçların hiçbirisinin talep edilemediği, hayalinin bile dillendirilmesinin utanılacak bir şey olduğu, ayıp olduğu bir dünya. Kendi dünyası.

Diğer dünya ise hayalin mubah, elde edilebilir ve takdir edilebilecek meziyetlerden sayıldığı,

bir diğer dünya. Başkalarının dünyası.

Yoksulunkinden değil de diğer dünyadan olan, yani yoksul olmayan için, tek dünya vardır. Tek dünyalı içinde, yoksul da var, yoksul olmayan da. Hem kendi ilişkileri, hem de diğerlerinin ilişkileri içerisinde yaşarlar ve kaynaşırlar. Fakat yoksul için tek taraf var. Diğer taraf yasak!

Anlaşılması güç. Diyelim ki sen yoksul değil de diğer dünyadansın. Yoksulun alanında, kol kola yürüyorsun. Sonra da kendi alanına dönebiliyorsun. Yani iki dünya arası da yok, iki dünya da yok. Sana göre öyle. Her iki yerde de bulunabiliyorsun. Diğeri içinse durum farklı…

‘Yanımıza geldiler, sonra da gittiler.’ algısı var yoksulda. Onlar ve bizler…

Hümanist bir kişiyseniz, sıkıntılı durumlarla karşılaşabiliyorsunuz.

Yoksul dostlarınızla bir araya geliyorsunuz, sohbet ediyorsunuz. Dostlarınız, ellerinde olmayan tüm imkanları ile sizleri memnun etmeye çalışıyorlar ve siz de istemeden de olsa, onlar arasında bulunmakla, lütufta bulunmuş durumda buluyorsunuzdur kendinizi. Sizin için, sanırım hiç de karşılaşmak istemediğiniz bir durum.

Bana sorarsanız, artık herkes bu iki dünya meselesinin farkında. Neden mi?

Son zamanlarda, çeşitli ülkelerin yeni yönetimleri, Amerikan başkanlığı dahil, çoğunluk olan yoksulun penceresinden girip de iktidar kapısını açıyorlar. Hem de, bu iktidarların hemen tümü, yoksula karşı süren bu düzenin katıksız savunucuları olmalarına karşın.

İki dünya arasındaki sınırların kaldırılması üzerine kurulan söylemlerle… Hem de çok basit yöntemlerle…

‘Adam çok zengindir. Sahnede konuşurken, biz eskiden fakirdik diyor. Seyirci çılgınca alkışlıyor. – Bravo be adam eskiden fakirmiş- ‘ …(CMY). Yani yoksulun yanında olunmuş olunuyor…

Dünyaları birleştirmiş oluyor…

Doksanlı yıllarda, İstanbul’da, genç bir işçi arkadaşa, ara sıra Beyoğlu’na falan gidip, oralarda geziyorsundur? Diye sordum. ‘Abi biz kimiz ki oralara gidelim.’ Yanıtını verdi.

Son dönemde, hangi ülke olursa olsun, yoksula dönüp de, ‘Sana şu kapıyı açıyorum, oralarda da dolaş gel’ diyen kim olursa olsun, seçimleri kazanır… Yöntemi ne olursa olsun, hiç önemli değil… Çok basit bir illizyon…