Halk ne der diyen halkı yeknesak görmediğine emin olmalıdır – Alpay Durduran

517

Hollanda’da seçim yapıldı. Otuz parti seçime katıldı. On üç parti temsil hakkı kazandı.

AB’den ayrılma niyetli partiler genelde geriledi. Yabancı düşmanlığı düşünülenden az çıktı yani gerilemiş göründü veya seçime az etki etti.

Sosyal demokrat parti hezimete uğradı. Son üç dönemdir hükümete idi ama öteki hükümet partisi beklenenin üzerinde oy alırken o 30 vekil yerine dokuz vekile düştü.

Hollanda da seçmen partilere öyle değişik oylar kullanırlar ki birçok parti hükümete girer. Buna rağmen seçmen 30 parti arasında oylarını dağıtır ve bu seçim 13 parti temsil hakkı kazandı.

Hollanda’nın yabancılar tarafından istila edileceği ve giderek Müslüman ülkesi olacağı gibi seçimleri ulusalcılığa kaptırma çabalarına rağmen seçmen oyunu rahat kullandı. Gaza gelmedi.

Muhalefetteki partiler iktidara gelemiyorlar diye oy kaybedip ortadan kalkmadılar. Seçmen siyasi düşüncelerine bağlılığını korudu. Ülkenin birliği veya AB’nin dağılması endişelerini körükleyip bırak partini de bizim arkamızda dur ki el birliği ile tehlikeleri savuşturalım diye dalgaya kapılıp gitme eğilimi pek görülmedi.

Başbakan aşırı sağa ve AB’den çıkma istekleri var deyip oy istedi ama ancak kestirimlerdeki oy oranından daha fazla oy almakla avunmak durumunda kaldı.

Bu neyin işaretçisi? İspanya ile beraber ilk sömürgeci ülkelerden ama kısa boylu olan bir ülke kendinden bu kadar mı emin yoksa insanları çok mu cesur? Kanalları açıp düşmanla savaşırlarmış ama artık kanallar kimseyi durdurmaya yetmez. Gene de seçmen korku ile değil aklına göre oy verdi. Genel siyasi uyarılar makul ölçüde etkili oldu.

Siyasi partilerin hepsinin de düşündükleri doğrultusunda etkili olma şansı var, muhalif olup da etkisiz olmak diye bir endişe de yok. Onun için seçmen da rahat, partiler de rahat. “Biz hiçe sayılıyoruz” diye hayıflananlar çok az.

Bizim bunu anlamamız için mecliste muhalefete, parti olsun milletvekili olsun rol bulunması ve oyu kadar etkili olma şansı elde etmeyi rejimin garanti etmesi demokrasiyi en iyi idare şekli yapar. Bu ister başkanlık rejimi olsun ister parlamenter rejimi olsun isterse direkt demokrasi rejimi olsun!

İktidar, muhalefet, bir şeyin temsilci siyasi görüşlerini kullanma ve ülkesine ve kendisine düşen role uygun bir rejime sahip olursa bundan tatmin olur ve demokrasinin olanaklarını kullanarak çaba harcar. O zaman hepsinin de yapıcı muhalefet veya tümünün ne dediği anlamlı tartışma ve diyalog görülür. Demokrasi sözde kalırsa kavga galaba ve sürtüşme olur. Kısır tartışmalardan bahsedilir. Açıklamalardan kısa alıntılarla sert saldırılar çok olur ve yanıt olarak yine sert sözlerle ithamlar ve aşağılamalar havada uçuşur. Siyaset imaj yaratma ve hatta kavgalar yüzünden verimsiz hale gelir. Taraftarlık gerginlik yüzünden yaygınlık kazanır. Ne kadar ustaca istismar yapılırsa o kadar başarılı görülmeye başlar. Aslında o taraf bu taraf da kalmaz. Kendisinin taraftar olduğu kimse onun koz vermesi adamının zaafı olarak görülür ve ah vah ile karşılanır. Parti içi kavgalar da çoğalır. Kılıçtaroğlu’nun dil sürçmesi taraftarlarının bile derdi haline gelir. Konu ortadan kalkar.

Ama demokratik hukuk devletin tüm unsurlarıyla işlemesi sağlansa, örneğin parti içi demokrasi işlese “bin görüş yarışır ve bin çiçek açar” yani görüşler görüşülür (tartışılmaz çünkü tartışma birbirini tartma yani itişme anlamındadır) yol onun sonunda belirlenir. Yanlışlar azalır. Bizde görüşme sözcüğünün unutulup tartışma sözcüğünün bu kadar yaygın kullanılması görüşme değil tartışma yapmakta olduğumuzun bir işaretidir.

Konuşanlar artık bir şey söylemekte zorlanır. Bakın uzun uzun konuşan kişi kendisine yönelecek yanıtın ne anlama geldiğini açıklamak için konuyu bırakır ve gelebilecek olan eleştirilere yanıt vermeye çalışır. Esas görevin olayı ortaya koyup ilk önce kendi sorumluluğu olan halkı aydınlatma görevini yapmak ve konu kendi ülkesinin yöneticilerinin tutumunu eleştirmek olduğunu unutarak başkalarının yaptıklarından yanlışlar bulmak ve göstermekle uğraşır. Çünkü halkın da bunu beklediğini ve yani Rum tarafı masum mu veya Avrupa’nın eli çok mu temiz gibi sorulara muhatap olacağını düşünür ve haklıdır. Her zaman bizim tarafta olduğunu tekrarlamalı ve hain olmamalısınız.

Arap işgali Türkistan’da Türki devletleri tekrarlayarak kendini Müslüman olduğunu kanıtlamak veya esir olarak satılmak veya ölmekle tehdit ederek başarılı oldular şimdi de dışlanmış olmakla tehdit ederek ya bizdensin ya da kaşımızdasın diyerek eleştirirken bile yandaş kaldığınızı göstermek zorunda bırakıyorlar.