Bir trafik kazasının açık ettiği öfke ve siyasi akıl – Halil Paşa

3378

“Hamile kadına tekme atmak” diyerek Polisi masum mu göstermeye çalışıyorsunuz. Siz bizi enayi falan mı sanıyorsunuz? Adam kasklı botlu, coplu kalkanlı rap rap gelecek. Başında komutanı gözlerini kısıp, kollarını kavuşturup, “bir emir verirsem…” dercesine kasılıp ve de karşısında çoğu çoluk çocuk, hiçbir savaş ve kavga becerisi olmayan, kasksız copsuz, botsuz kalkansız ve de şiddet konusunda eğitimsiz üstelik de hem acılı ve hem de öfkeli vatandaşına, düşmanı gözetler gibi çatık kaşlarıyla bakacak.

Sonra da kalabalığın azaldığı ve kendisi için “zafer” ortamının uygun olduğunu düşündüğü bir anda girişecek. Polisin göstericilerin üzerine yürümesiyle başlayan arbede anında, “saldırıyı yüzüne gözüne bulaştıran komutanların beceriksizliğine kimse bir şey demeyecek mi?

Şart mıydı saldırman!.

Bu polis benzerini, Recep Tayyip Erdoğan’ın, “besleme” hakaretlerinden sonra adayı ziyarete geldiğinde Hamitköy Çemberinde de yaptı. Kıbrıs Türk Hava Yolları önünde de. Saldırdı ve önüne gelen göstericiyi yumrukladı.

Üstelik de olay davalık oldu, yargılama sonunda mahkemede, emri veren dönemin polis genel müdürü, polisi göstericilerin üzerine salıp dağıtma emrini vermekten ve polisin uyguladığı şiddetten dolayı suçlu bulundu…

Basın günlerce mahkemenin kararını yazdı çizdi… Herkse de duydu…

Şimdi taktik mi değişiyor?

Dayağı atan şiddet uygulayan kurum, medyanın namı belli akıl satan kalemşorlarıyla erken davranıp bir de haklı mı çıkmak istiyor?

Öyleyse şu soruların da cevabını bekliyorum!.

1.Kimdir göstericilerin azaldığı anda üzerlerine çullanma emrini veren zihniyetin asıl sahibi?

  1. Eğer hamile kadına şiddet uygulanmışsa hastane raporu nerede? Şu ana kadar öyle bir rapor yayınlanmış değil. Eğer yayınlanmışsa, kasıtlı olarak bile isteye kim nasıl bir şiddet uygulamış?

3.Göstericilerin raporları ile hamile kadın polisin raporları karşılaştırılmış mıdır?

4.Merak etmiyor musunuz üniversiteli gösterici kızın da mosmor kolunu kim çekiştirdi? Kim ısırdı, kim saçından sürükleyip çekti? Hangi erkek polis kolunu büktü. Merak ediyor musunuz?

  1. Kim yüklendi Kemal öğretmenin kaburgasına. Kendiliğinden mi çatladı Kemal Hocanın kaburgası?

Hepsi için de üzgünüzm. Hamile kadın polis için de kaşı yarılan polis için de.

Kemal hocanın çatlayan kaburgası için de, kolu morarmış kızım için de, üniversiteli kız için de…

Elbette kimin ne kadar çok darp edildiği değil önemli olan. Ancak acıyı da çeken bilir. Kemal Hoca benim yoldaşım. Nerdeyse yaşdaşım. Kaburgasında uzun dönemde geçecek a kalemşor!

Gece yatağında sağa sola döndüğünde ah ile vah çekecek. Altmışa merdiven daya sen de o zaman daha iyi anlarsın berelenmenin acısını…

Ancak emir veren, şiddet uygulayacakmış gibi giyinip kuşanıp oraya gelen, çatık kaşlı devlet hizmetkarı, devletin maaşlı memurları bilmelidirler ki, halkı yönetmek, asayişi sağlamak, bilgi ve beceriyi de gerektirir. Yanında sağlıklı kafa yapısına, yani demokrat ve hümanist düşünce ve duygulara…

Anlatmak istediğim asayişi sağlayacak olanın olaylara insan merkezli bakabilme yeteneğidir. Bunun salt vücut eğitimi değil, özellikle de kafa eğitimi gerekir. Kitap okumak, diğer gelişmiş ülkelere bakmak, dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek gerekir.

Hem polisin görevi, hükümetin hatalarına karşı çıkanlara şiddet uygulamak, siyasilerin yanlışlarına tepki veren ve maaşının önemli bir kısmını karşılayan kendi halkına ve yarını kuracak gençliğine şiddet uygulamak, sonuçta onlardan uzaklaşmak değildir.

Yarından tezi yok.

Şiddet görenlerin hastane raporları, altında doktorların imzalarıyla açıklansın.

Hem öyle iş bu noktaya dayandığında bir doktorun ilk görevi, siyasete meyyal demeç vermekten öte, yaralıların hastane raporlarını açıklamak değil midir?

Yoksa o zaman onun da medyada siyasi olarak olaya taraf olanlardan bir farkı kalmaz.

Üstelik de tarafsız ve taraflı olma beyanı da bir anlam ifade etmez.

Böyle hallerde, devletin al-i menfaatleri adı altında “sahibinin sesi” olmayı hazmedeli yılar geçmiş gazete, radyo ve TV “yorumcularını” biliyoruz bilmesine de. Yıllardır bildik “haklının değil güçlünün yanında” ve fakat arada bir fondaki tersi reklamlar geçidiyle güya zevahiri kurtardığını sanan siyasi akıllarının kerameti kendinden menkul tipleri bir yana bırakıyorum…

Ama cemaatinin güvenliği sağlamak için kurulmuş bir devlet teşkilatı, hükümeti korumak adına, hangi zihniyetle öğrencilerini, öğretmenlerini, mühendislerini, gençlerini velhasıl kendi insanını darp etme, ısırma, yumruklama, coplama, hışmla üzerine çullanma üzerine plan yapar?

Hangi zihniyet kadro eksiktir diyerek böyle bir görevde hamile bir memurunu öne sürer?

Sonra da ona bir şey olunca kendini mazlum sayar.

Bunları soracak radyo ve tv yorumcusu bu kadar mı kıt?

Bu kadar mı azaldık basında?

Giderek Tayyipleşip Türkiyelileşiyormuyuz be dostlar?

Hükümetin kimseye sorup danışmadan, alelacele bir kararla, (bu yıl ara emirleriyle yanlışlığı anlaşılıp mahkemelerden geri dönen emirnamelerde olduğu gibi-hp) çalışma hayatını yarım saat ileriye almasını “iyi niyetli” tedbir diye yutturacaksınız.

Bir de dönüp göstericileri; “hiçbir öneri sunmayan kargaşalık yaratan siyasi fırsatçılar”, “hamile polisi bile tekmeleyenler”, “polisin kaşını yaranlar” diye külliyen sendikalarından muhalefetine kötü niyetli ilan edeceksiniz…

Arbede yaşandıktan sonra göstericiler arasında ezilen, kolu moraran, ısırık izi bulunan, kaburgası çatlayan, saçı çekilerek götürülmeye çalışılan… Daha sayayım mı?

Adı üzerinde arbede yaşandı ve göstericiler polisi değil, polis göstericileri “avlamaya” çalıştı…

Kasıt varsa eğer, bu kaçmaya çalışan vatandaşta değil, emri verip polisi göstericilerin üzerine salan zihniyette veya kişidedir.

Öte yandan açıktır ki hükümet Türkiye’de AKP’ne yaranmak ihtiyacı duymayıp da saatleri geriye almış olsaydı eğer bu feci trafik kazası da olmayacaktı. Bu basit akıl yürütme herkesin kafasında yer etmiş ve zaten cemaatin memnun olmayan çoğunluğunda hükümete karşı bir algı yaratmıştı. Sınırları koruyamama adanın kuzeyinin kötü yönetilmesi, trafik kazalarına davetiye çıkarılacak kadar yolların kötü oluşu. Hükümetin bütün bu olumsuzluklar ve şikayetler ortadayken, umarsızca ve çocukça bir inatla “Mercedes” alma arzusu…

Bu ve benzeri pek çok neden, ölümlü trafik kazasında çocukların da Kıbrıslıtürk oluşu, cemaati daha bir hassas ve heyecanlı kıldı. Gösterilerin hükümeti panikletmediğini söylemek zor. Ancak göstericilerin hiçbir talebini karşılamadan, hükümet bildiğini okudu.

Akıncı başta olmak üzere, Ticaret Odası, Öğretmen, Memur ve İşçi Sendikalarıyla Sivil Toplum Kuruluşlarının, siyasal partilerin ve dahi ölen arkadaşlarına sahip çıkan gençlerin “saatler geri alınması ve sorumlu bakanların istifasıyla ilgili hiçbir talebi dikkate alınmadı.

Hükümet panik halinde alelacele, Mercedes, Emirname vb. örneklerinde olduğu gibi kendi bildiğini okuyarak çalışma saatlerini yarım saat ileriye aldığını açıkladı.

E be arkadaş, eğer “arabanın trafik suçunu sildirmen”, “yandaşlarına rant sağlaman”, “seçimlerde rüşvet verme itirafın”, “çocuğunun diploma törenine devlet kesesinden gitmen”, “evinin bahçe ihtiyaçlarını devlet kesesinden karşılaman”… Bu ve benzeri haberler basında ayyuka çıkacak, “denizlerde yıkanacak plaj kalmayacak”, “çıkılan kaçak katlar yıkıl(a)mayacak”…

Bütün toplumun “müsriflik yapma ve alma” itirazlarına inat illa da “Mercedes’e” bineceksin…

Çocuklar da ölünce, ölenlerin ailelerinin, öğrenci arkadaşlarının, yasaların kendilerine verdiği yetkileri bu kadar kötüye kullanan, yönetimde beceriksizlik timsali bu hükümete bunca zamandır öfkelenen ve fakat bir türlü sesini yükseltmeyen insanların, birikmiş öfkesini açığa vuran öğretmenin, memurun, mühendisin, esnafın, sendikacının, Başbakanlığın önüne varıp gösteri yapmalarının ertesinde tepelerine bineceksin.

Sonra da onları, ne istediklerini bilmezlikle, fırsatçılıkla suçlayacaksın.

Bu adanın Kuzey yarısında, asayişi sağlayacak en önemli kurumlardan polis teşkilatımız bile, biz, Kıbrıslıtürklerle, yani kendi vatandaşlarıyla bile barışık değil kavgalı yaşayacaklarsa eğer…

Çözümün ertesinde adada barışı inşa edeceğimiz komşumuzla nasıl işbirliği yapacağız ki?

Güneydeki siyasi akılla Kıbrıslırumlar çözüme hazır değilmiş!

Sanki kendi vatandaşına tahammülü olmayan Kuzeydeki bu siyasi akıl hazırmış gibi…

Bu adada bugün barış olsa; yarın iki toplumun “hayır” ve “oxi”cilerinde, onu dinamitleyecek provoke edecek…

Zaten trafik kazasının açık ettiği, gelip dayandığı nokta da burası ya…