Mücadeleye devam – Aykut Bektaşoğlu

1025

İki kelime. Mücadele, devam. İlk bakışta, esas olan mücadeleymiş gibi geliyor. Fakat mücadele, yaşam tarzı değilse, sürekli değilse, yalnızca etkinliktir. Güzel vakit geçirmektir. Heyecan veren, mücadelenin tek başına kendisi değildir. Keyif katan, ahenk veren, devam etmesidir. İnat etmesidir. Boyun eğmemesidir… İtaat etmemesi ve özgürlük istemesidir…

*

Nemo, bir balık. Okyanus sularında, akıl almaz maceralara sürüklenir. Diğer balıklarla birlikte, balıkçı ağına takılırlar. Yolun sonuna gelmiş gibidirler. Balıkçı teknesi, vinç kolu ile ağı yukarıya çekmeye başlar. Yüzlerce balık, panik içinde, her biri farklı yönlere doğru yüzmeye çalışırlar. Fakat başaramazlar. Nemo, ayni anda ve aşağıya doğru yüzmeleri gerektiğini haykırmaya başlar. Onun feryatlarını duyarlar. Bütün balıklar, var güçleri ile aşağıya doğru yüzmeye başlarlar. Diğer yandan, balıkçı teknesi, güçlü motoru ile ağı yukarıya çekmektedir. Motor güçlü fakat onun da bir dayanma sınırı olmalı. Böyle sona ermemeli.

Balıklar yılgınlığa düşmeye başlarlar. Ağ, suyun yüzeyine doğru çıkmaya başlar. Nemo, kurtuluşun hep birlikte, yüzmeye devam etmekten geçtiğini anlamıştır bir kere. Durmadan bağırır. Hep birlikte bağırmaya başlarlar: ‘Yüzmeye devam’, ‘Yüzmeye devam’, ‘Yüzmeye devam’, ‘Yüzmeye devam’… Sonuçta, balıkçı teknesi yenik düşer. Balıklar özgürlüklerine kavuşurlar…

*

Baskıcı, aşağılayıcı, özgürlüklerin gittikçe daha da kısıtlandığı, sürgünlerin, göçlerin gözyaşlarını çoğalttığı, acımasız iktidar ihtiraslarının, sevgisizlikleri, savaşları teşvik ettiği bir tarih yaşıyoruz. Korku senaryoları, gücü daha az olanların itaatleri üzerinden hayata geçiriliyor. Fakirler, fakirliklerinden söz edemez hale getiriliyorlar. Gençlerin, özgürlük talepleri şımarıklık, kadınların söz hakkı talepleri ise namussuzluktur. İktidara karşı olan kötüdür. Savaşa karşı olan kötüdür. İnsanların eşit olduğunu savunan kötüdür. Daha güzel bir düzenin mümkün olduğunu savunan kötüdür. İnsan hakları savunucusu, yaşam hakkı savunucusu, sınır tanımaz doktor, barışçı, devrimci, haberci, destekçi, anti militarist ya da savaş karşıtı kötüdür…

Durum bu… Bunun ötesi var mı? Umarım yoktur. Ve güçsüzler ve zavallılar, daha kötüsünün başımıza gelmemiş olmasından dolayı, yaşadıklarına şükrederler… İtaat ederler. Düzen denilen şey, senden benden ve itaatimizden meydana gelmektedir. Senin, benim, kabul etmememiz, her şeyi bozabilmelidir. Kabullenmemekten vazgeçildiği anda, itaat edenler, daha çok ezilirler, iktidarlar tarafından. Daha çok yönetilen olurlar. Diğerleri ise daha fazla yöneten durumuna terfi ederler. Özgürlükleri, daha çok ellerinden alınır itaat edenlerin.

*

Yaşanan bazı ‘çarpıcı’ olaylar, insanlardaki ‘Her şey kötüye gidiyor, Allah kahretsin’ hissiyatını güçlendiriyor. ‘Daha önce hiç bu kadar kötü olmamıştı, hiç şansımız kalmadı’ hissiyatı öne çıkmış durumda. İngiltere’de, mutsuzluk veren tercihler ortaya çıkmış. Amerika’da, sevimsiz şeyler oluyor. Ortadoğu’da, çocukların hayalleri mahvediliyor. Afrika’da açlık ve savaş. Asya’da çaresizlik, ölümler. Afganistan, Mısır, İspanya, İtalya, Yunanistan… Türkiye nereye gidiyor? Ne olacak bu Kıbrıs’ın hali?

Durumun vahameti, olayların daha kötü ve daha acımasız olması değil. Zaten kötüydü. Asıl sorun, tek başına kurtulma, tek başına ‘mutluluğa’ erme isteklerimizdir. Gerek toplumsal, gerekse de bireysel. Bu uğurda, her türlü kötülüğe boyun eğme potansiyelimizin olmasıdır…

Üzülerek söyleyeyim, mükemmel bir örneğiz. Bilmeliydik ki, tek başımıza, dünyadan soyut mutluluğu, hiçbir zaman bulamayacaktık. Dünyanın özgürlük değerleri ile bütünleşmeliydik. İtaat etmemeyi, aşağılayana ‘Hayır’ demeyi seçmedik. Ve bu şekilde hayatımız idame edilmiş oldu.

*

Toplum, kendi yarattığımız değerler manzumesidir. Bunların en başındaki ise özgürlüktür. Özgürlüğü keşfettik, insan olduk. İlginçtir, ayni anda iktidarı da keşfettik… Seyreyle tantanayı. O gün bu gündür, icatlarımızla cebelleşip duruyoruz. Kimimizse, bu kavgaya katılmadığımızı sanıyoruz. ‘Bizden uzak olsun’ tavrıyla, yuvarlanıp gidiyoruz… Şüphemiz olmasın, en kötülerdeniz. Bu tavır, iktidarları daha da yüceltir. Biz ise kavgada olmadığımızı zannedenlerdeniz. Oysa iktidarız…

Hangi egemen iktidar olursa olsun. Suyuna gidip, itaat edip, görece ekonomik refah elde edilebiliriz. Ediyoruz da… Mücadele etmiyor muyuz? Hak aramıyor muyuz? Aramadık mı? Diyebilirsin. Fakat unutmayalım, ‘elde edilen’ maddi tüm ‘kazanımlar’, sınırsız itaatler karşılığında oldu. Şu kadar itaate (Feragat edilen özgürlüğe), ne kadar karşılık?

Bu topraklarda, yaşam yaratacak özgürlük, bilim ve üretme kavgası vermedik, veremedik. Buna karşın, hiçbir zaman, artık  çok geç denilmemeli.

İtaat edecek güçler aramaktansa, itaat etmeyeceğimiz güçleri kucaklamamız, daha keyifli olacak… Heyecan verici.

‘Mücadeleye Devam’.