Murat KanatlıYKP’nin Lefkoşa Belediye Meclisi üyesi Murat Kanatlı, sosyal medyadaki paylaşımı ile Türkiye’den getirilen su konusunda Lefkoşa Belediye Meclisinde neden hayır dediğini açıkladı. Paylaşım şöyle:

“Lefkoşa suya hayır dedi”… Dünkü Belediye Meclisi kararını özellikle sağda olanların, şükrancı kesimlerin sunuş şekli bunun üzerinden, suyun özelleştirilmesini kutsamak ve hayır diyenlere saldırmak şeklinde sosyal medyada kendini gösterdi… Ciddi bir yanılgı içinde olan ve hala hazırda su sıkıntısı çeken halkın da bir kısmı tepkili… Neden? Türkiye’den temin edilen su kurtuluşumuz mu?

Önce şunun bilinmesi önemli, böylesi uzun süreli antlaşmalarda alım garantisi gibi, temin garantisi ve fiyat formülü de olması gerekir. Ancak bu antlaşmada ne temin garantisi var, ne de fiyat formülü… Sisteme dâhil olacak belediyelere dayatılan “abonelik sözleşmesi” üzerine Lefkoşa Belediyesi başkanı ve idare belli bir müzakere yürüttü, bazı maddelerin değişimini talep etti. Adı üstünde “abonelik sözleşmesi”, eğer taraflar sözleşmenin hükümlerine uymazsa iptal koşulları bu sözleşmeye eklensin önerisini hükümet tarafı reddetti. Yani temin garantisi yok, fiyat formülü yok, iptal koşulları yok, sizce bu adil bir antlaşma mıdır? Temin garantisi neden önemli? Herkes biliyor ve tartışıyor ki iklim değişikliği önümüzdeki 10-15 yıllık süreç içinde özellikle Doğu Akdeniz havzasını kötü bir kuraklık olarak vuracak, bunun anlamı, şimdi su temin edilen bölgeyi de kapsayacak kuraklık demek. Eğer suya meta anlamı yüklerseniz, ticari bir mala dönerse, herkes bilir ki bir şey azalırsa, o şeyin değeri de artar, yani kuraklık sürecinde Türkiye’den eğer su gelebilirse, o da “değerli” bir meta olarak gelecek ve buna herkesin ulaşım imkânı olamayacak. Su yaşam hakkı ile bağlantılı bir insan hakkıdır. Ayrıca su eksikliği veya azlığı ayni zamanda kamu sağlığını ilgilendirir, salgın hastalık demektir. Tüm bu riskler vardır. Ayrıca iklim değişimi ile uğraşan, okuyan tartışan herkes bilir ki, havzalar arası su transferleri ile taşıma su ile sorun çözemezsiniz, her su havzası kendi sorunu çözmesi gerekir. Tüm bu riskler sorunlar yanında bir de Kıbrıs’ın kuzeyinin özelleştirme deneyimleri vardır…

1974’ten bugüne, bu coğrafyayı yönetenler her yere son damlaya, son kırıntıya kadar yağmaladı, talan etti. Sanayi Holding bunun bir örneği, 1986 satarsak kurtulacağımız söylendi, sonuç ortada. Salamis, Palm Beach ve daha bir sürü otel de benzer şekilde artık işletilemez hale getirildi, satılırsa “iyi” olacaktı, sonuç belli… Ara ara herkesin aklına gelir Türkiye’deki operatörlerin fiyat tarifeleri ile buradakiler kıyaslanır, lisans devirleri yapılırken her şey güzel olacaktı, sonuç bilinmekte… Son örnek Ercan havaalanıdır. Yüksek bilet fiyatları ile kuruş kuruş bizi soya soya Taşyapı şimdi yeni havaalanı yapacakmış. Farkında değiliz galiba KTHY batmadan, Ercan özelleştirilmeden önce kaça uçabilirdik, rekabetten dolayı bilet fiyatları kaçaydı, şimdi kaça! Hiçbir özelleştirme bize ucuz ve kaliteli hizmet olarak dönmedi. Farkında değil miyiz ki Teknecik hala daha AKSA’dan daha ucuza ve kesintisiz elektrik üretir? Teknecik de devre dışı bırakılır ve özelleştirilse, aradaki fark elektrik faturalarına yansıyacak farkında değil miyiz? Elektrik faturalarında farkın sürekli zarar ettiği söyleyen otelcilerin ucuz elektrik tarifeleri olduğunun farkında mıyız? Ticaret odasına ucuz elektrik tarifesi uygulandığının farkında mıyız? Tümünün farkı evsel amaçlı abone olan kullanıcılara yansımaktadır. Yıllardır bu coğrafyayı idare ettiğini söyleyenler yalnızca sermayeye çalıştılar. Su konusunda da böyle oldu. Ucuz su tarifesi ile kumar turizmi desteklendi, bundan gelir elde edilip su ve elektrik giderleri geliştirilmedi, o patronlar cebi beslendi, şimdi de 2 milyon turist hedefi kondu, neyle? Ucuz elektrik ve su ile! Aradaki ücret farklarını kim ödeyecek? Elbette sıradan vatandaş! 2 milyon turist, 200 bin öğrenci hedeflerine ulaşırken, gelecek su tarım için mi kullanılacak? Ayrıca antlaşmada açıkça fiyatlara altyapı giderleri de yansıtılacağı yazılmaktadır, yani daha önce söylenen ödenen vergiler size elektrik, su, yok olarak dönecek kısmındaki “su” için çifte vergi vermiş olacağız. Su özelleştikten sonra tıpkı Ercan’da olduğu gibi kuruş kuruş bizden aldıkları ile altyapıyı yapacak yani önce bizi soyacak, sonra bize hizmet getirecekmiş? Böylece ucuz ve kaliteli su içecekmişiz?! Su adaya gelelim kaç zaman oldu, hala daha şebekeden geçtikten sonra son noktadaki suyun analiz sonuçları hiçbir yerde yayınlanmadı ama herkes içme suyu hayali kurmaya devam eder! Ucuz? Üzerine şirket kâr da koyup satacak ve ucuz su olacak? Geçiş döneminde bile 0,25’ten 2,30 çıkan su değerleri sizce özelleştirmeden sonra ne olacak? Su fiyatları kimi kullanıcı için kanalizasyon ve su faturalarında toplamda 2 hatta kimi yerde 3 katı olarak yansıyacak, bunu herkes söylüyor farkında mıyız? En ciddi sıkıntı, tüm bunlar olurken “tekelleşme” söz konusu! yani su ne ucuz, ne de kaliteli gelmedi, alternatif arayacan, daha ucuz kaynak bulmaya çalışacan, örneğin deniz suyu arıtmada teknoloji her gün gelişiyor ve İsrail 0,8 dolara kadar düşürebildi fiyatları, bu 25-30 yılda daha da düşürebilir, alternatiflere yönelmek isteyecen ama mümkün değil… Ne temin garantisi var, ne fiyat formülü, ne de abonelik sözleşmesi iptal hakkın, ama alım garantisi var! 42 yıldır bu suyu har vurup harman savuranlar, sırf daha fazla kâr için suyu sürekli kötü şekilde idare edenler, Ağustosta daha fazla kâr için erken kesim yapsın diye tonlarca su ile enginar üretenlerin ve benzeri siyasetlerini geliştiren ve destekleyenler şimdi Lefkoşa belediye meclisi üyelerine saldırıyorlar ve Lefkoşa’yı sussuz bıraktığımızı iddia ediyorlar… Kan emicilerinin siyaseti bu coğrafyayı ne hale getirdiğinin farkında değil miyiz?

Çare var mı? Elbette vardır! Bu coğrafyanın yer altı ve yer üstü kaynakları tüm üstünde yaşayanlara aittir, eğer Lefkoşa belediyesi tanınmış bir belediye ise, Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarına resmen başvursun ve Kıbrıs’ın su kaynaklarından yararlanmak istediği söylesin, fiyat farkı yüksek ise, AB ve BM fonlarından insani konularda yardım ve Kıbrıslı Türk toplumun gelişimi için katkı talep etsin, su temini sağlansın, ama bu arada, biz de kendi evimizi düzenleyelim, su kullanımı yeniden planlayalım, az su kaynakları ile nasıl tarım yapacağımızı, nasıl turizm yapacağımızı yeniden şekillendirmezsek, su sorunu ile sonsuza kadar uğraşırız…

Evet, başka türlü su sorunu çözmek mümkün!

Bize dayatılan suyun özelleştirilmesinde sermayeye peşkeşi ve boynumuza geçirilmeye çalışılan yeni bir tahakküm şekillerinin farkı olalım…

Bu nedenle dünkü belediye meclisi kararına biz su yaşamdır, satılamaz dediğimiz için, talimatla yönetilmeyi reddettiğimiz için, ekolojiden yana tavrımızla hayır dedik ama biliyoruz ki bitmedi bu mücadele sürüyor, bundan sonrası için de direneceğiz, reddedeceğiz!