yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKutlu Adalıyı anarken - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kutlu Adalıyı anarken – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yıl 1996 tarihi; Temuzun sıcağı geceği boğmak üzereydi. Geceyi yırtan bir çığlık ile Kıbrısın önemli aydınlarından Kutlu Adalı cinayete uğruyordu. Bunun adı resmen katliyamdı. Etraftaki evlerin pancurları kapanarak; sanki gerçekten uzaklaşacaklarını zanediyorlardı. Tanık olacakları “katilerin” yüzlerinden kendilerini tanıklıktan kurtardıkları duygusuna girdiler! Değişmeyen gerçek; Kutlu Adalı Lefkoşanın ortasında, gecenin karanlığı altındaki kayan yıldızların gölgesinde resmen katledildi!*** Çok değil; aylar sonra Kasımın Sonbaharında Türkiye Balıkesir ilinin, Susurluk ilçesinde bir trafik kazası olur! Türkiyenin siyasal resmi gayet net ortaya çıkar* Mafya, siayset devlet resmi! Bu resmin tetikci, mafya karesi ise; buradaki Temuz sıcağının katlinin de olası sanığı olarak da konuşulmaya başlandı. Asıl adı Apdulah Çaplı, kot adı Mehmet Özbay olan şahis; Seksenler öncesi Ülkü Ocakları başkan yardımcılığı yolu ile yükselip, devletin tetikcisi ve mafya ile saydamlaşan simgesi oldu. Kutlu Adalının öldüğü günlerde Kıbrısa geldiği de konuşuldu! Sadece Yalanlanmadı* Yanlış okumadınız; gelmedi denmedi* sadece yalanlanmadı!

****

Kutlu Adalının katlinden 18 yıl geçti. Brakın katilerin bulunmasına; olayın varlığı unuturularak belekten sildirtilme çabalarının sonuçları alınıyor. Son Kutlu Adalı katlediliş yıldönümünde, ne partisi doğrudürüs anımsatma demeci verdi; nede onca gazete ve ekran katlin peşinde olup, fayilerin bulunma talebini haykırdılar. Oysa sadece AİHM kararı dahi onlara, Adalının cinayetinin araştırılması gerektiğine dayir kocaman bir evrensel hukuki karar vardı. Bunu dahi deyrlendiren pek olmadı. Yine birkaç “enayi, marjinal” dedikleri insanların konuyu yeniden anımsatılmasına kaldı…

Kutlu adalı veya öldürtülen öteki gazeteciler; sırf doğruları yazdıkları için, karanlık bazı noktaların üstüne gidikleri için katledildiler. Biranlamda gazetecilik araştırması ile aydın olmanın bedelini unutular. Sonramı: hala bazılarının tatlı zehir yalanlarına kapılıp gitmek kaldı! “Çok hoşgörülü demokratik insancıl bir toplumuz”! Nede güzel sözler olup havada uçuşup “gurur” duyulan ifadeler! İş Katliyam veya Adalı gibi gerçeklere gelince de bunların laf söylediğine de tanık olunmaz. Ama 15 günlük gazete, sayısını tam bilmediğim ona yakın ekran, bolca iletişim fakültelerinin olduğu kısa yereliğimizde, nedense meslaktaşlık adına dahi katledilen arkadaşlarını aramayan, konuşmayan bir meslektaşlık etiği devardır. Kutlu adalının göster göstere olan katliyamının araştırmasını ve fayilerinin bulunmasını dahi istemeyen, ilginç bir medya! Bu konuda sicileri çok kirli! Katledilen gazeteci Fazıl Önderin adını bilen yok* Hatta brakın katledilişini; mezarı dahi bilinmezlikte duruyor. Nedense hem öldürtülen,hem de mezarı bilinmeyen meslaktaşlarının araştırmasını dahi yapmaktan geri duran bir iletişim meslektaşcılık karşımızda duruyor! Ayhan Hikmet ve Muzafer Gürkan; Öldürülme nedenini biraz deşenlerin bulacağı çok önemli bir gazetecilik mesleki gerçek varken; bunları ne anma, nede eksik braktıkları bilgileri yayınlama cesaretleri vardır. Onun için de gazetecinin gerçek gazeteciliği ret eden medya yörüngesinde dolaşıp Posmoderincilik popilizim “donayimli” imajına devam ediliyor. Bilindiği gibi; Gürkan ve Hikmet; odönemde bonbalanan Bayraktar camisinin sanıklarını yazacak ken; gece yataklarında vuruldular! Tabi kimse bunları Rumların vurduğunu söylemiyor* eniyisimi; unuturup belekten silmektir.

*****

Gelelim Kutlu Adalıya: Adalının da katledilişinin yıldönümüne gelip geçirdik. Enazından gazeteler zehmet olmaz sa ilk sayfadan, Anısına yazma ile fayilerin bulunması talebi ile onu anımsayabilirlerdi! Olmadı! Hatta bazı hukukcular, enazından yeniden yargılanma olayını seslendirillerdi; buda yapılmadı! Görüldü ki konu resmen belekten sildirterek devam edilme yolunda meslektaşları gazteciler de sıraya girdiler. Yeni nesile sorsanız; enazından Adalının adını duymuş olma olasılığı vardır. Fakat yukarda sıraladığım 3 gazeteciyi duyan olmadığına da tanık olacaksınız. Hele binaları ile ve diplomaları yolu övülen iletişim fakültelerinde gazetecilik nedeni ile katledilmelerini öğreten bilen de yoktur. Ezberde söylenen gazetecilik ile yaşamda bunun bedelini ödeyen meslektaş bilmezliği arasında dolaşıp dururlar.

İsterseniz Adalı ile ilgili bazı katlediliş ile günümüz arası çarpıcı olgualrdan sözedelim: Örneğin; Adalı katledilmeden önce; belki de vurulmasını hızlandıran olay “ST.Barnava kilse yağmasıdır. ST.Barnava kilsesi asker tarafından talan edildiğini Adalı yazdı. Değişik tepkilerden sonra da kısa zaman içinde katledildi. Aradan seneler geçti; ST.Barnava kilsesi çalıntısı olan incilin reklamı Türkiyede yapıldı. Halbuki bu ST.Barnava incili ilgili kilsenin mavzemesidir. Adalının söz etiği yağma ile asker tarafından alındı. Seneler sonra Türkiyede önemli Kültür eseri olarak sunulacağı açıklandı. Dendiği gibi “bağımsız” devlet olunsaydı* ilgili Kültür eseri geri istenecekti* Bolca kültür derneğimiz ısrarla “Kültür miraslarına sahip çıkmayı” savunurken; böylesi bir kültürel eserin geri istenmesini istemedi* Öteki resmi makamlarda aynen sustular!

Adalı cinayeti de gösterdi ki; bizim evrensel hukuki yargımızın sanığı Türkiye olmaktadır. Nitekim AİHM yargısında yargılanan Türkiye oldu. Ama nedense AİHM kararına dahi giren “yetersiz sorgu ve yargılanma nedeni ile yeniden yargılanma” burada yapılmadı. Hatta burada adını dahi söylemekten kaçınılan yetkililerin AİHM karşısında sorgulandığını da yaşadık. Hala böylesi gerçeğe rağmen; ısrarla “Bağımsız ve gemenlik” lafını kulanmaya probaganda da devam ediyoruz! Hükümet koltuklarında Adalının partisi CTTP olsa dahi; kendi yazarının faiylerini bulma adına kılını dahi kıpırdamadığı da görüldü! Bunlar Kuzey Kıbrıs gerçeğinin kültür ve hukuk bakımından resmini çizen önemli çizgiler!****

Tuhaf olması gerekip doğal olan duruş da sergileniyor. Bu gazetecileri Rumlar öldürseydi? probaganda sunuşları bolca olup, katledilme günlerinde bolca kulanılacaklardı! Fakat iş resmi yapya karşı habercilik ve gazetecilik yaptıkları için katledilmeleri sonucu; bunları anımsamak ile sistemi sorgulamanın özdeşleşeceği gerçeği ile; sildirtme işin en istenilen tutumu haline gelindi! Hepsi de Adalı gibi göstere göstere sırf bazı kirli resmi gerçekleri yazdıkları için katledildiler!

Adalının katlina tanık olduğum dönemde tam 24 dakikalık bir beste demeti yaptım. Bunu birkaçkez tümünü ancak dinletiye sunma şansım oldu. İlgili günlerin yaşanan güncel akışkanlığı içinde duygularım ile bütünleştirerek eseri kısa zamanda bitirdim. İnsan figürleri ve gerçeklerin çelişen dünyasında boğuşup kaldım. Her yıl Adalı adına prokrama nerde çıktıysam, onun mutlaka adına yaptığım ağıtın bir bölümünü okudum. Belkide meslektaşları ve aydın yakınlarının yanına ulaşamama durumum da olayın öteki paradoksu oldu.

Yazıyı bitirmeden; Adalı yapıtımın son dörtlüğü ile konumu bağlayacam…

“Boğazın sıkarlar; nefesin daralır; el gibi durursan; Düşmanın söyler”!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
233AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin