kızıl yeşilekolojiKarpaz için giden gelen fark etmedi
yazarın tüm yazıları:

Karpaz için giden gelen fark etmedi

Yeniçağ podcastını dinleyin

belgeKıbrıs’ın kuzeyinde çevre politikaları üzerine 24 Ekim 2007 tarihli Yeni Kıbrıs Partisi’nin çağrısı şöyleydi:

Kıbrıs’ın kuzeyinde bir süredir çevre ile ilgili tartışmalar yaşanmakta ve bazı kesimler ne kadar ‘iyi’(!) çevreci olduklarını söylemektedirler, söyleyebilmektedirler…

Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Dipkarpaz köyünden sonraki Koruma Bölgesine elektrik götürülmesi konusu ortaya çıktığında, Natura2000’e ve kimi AB direktiflerine ve uluslararası konvansiyonlara atıfta bulunmuştu ve bu yönde açıklamalar yapmıştı. Çeşitli Avrupa Birliği organlarının tepki vermesine rağmen Kıbrıs’ın kuzeyindeki acenta o taraftan bile geçmemişti…

Tartışma sürmekte ve Kıbrıs’ın kuzeyini yönettiği iddiasındaki CTP hala daha çevreyi ne kadar iyi koruduğu yalanını ortaya koymaktadır.

Bu koşullar altında YKP olarak konuyu biraz daha derinlemesine kamuoyu gündemine getirmeye karar verdik…

 

Naura2000 üzerine

Kıbrıs için hazırlanan Natura2000 ile ilgili çalışmalar 1990’ların sonunda başladı.

Avrupa Komisyonu çevre ile ilgili tavrını internet sayfalarından şu şekilde tanımlamakta: “çevre politikasının yönetiminde AB, mali ve teknik olmak üzere iki tür araç kullanıyor. Bunlardan mali kısmı LIFE programı çerçevesinde olup kullanılan teknik araçlar: eko-etiketleme, çevre için Topluluk programı ve denetleme, kamu ve özel sektör projelerinin çevreye etkilerini değerlendirme sistemleri, üye ülkelerde çevre teftişlerinde başvurulacak kriterler şeklindedir. Avrupa Çevre Ajansı ise, çevre ile ilgili karşılaştırılabilir veriyi bir araya getirip dağıtma amacıyla kuruldu. Buna göre, uygun ve etkili çevre politikaları oluşturmaları için Topluluk ve üye ülkelere gerekli olan temel bilgileri sağlıyor. Ayrıca, çevre hakkında güvenilir bilginin yayılmasını da temin ediyor. Ayrıca Avrupa Birliği, Avrupa Doğal Hayatı’nın korunmasına ilişkin Bern Konvansiyonu, göçmen kuşların korunmasına ilişkin Bonn Konvansiyonu ve Biyolojik Çeşitlilik ile ilgili Rio de Janeiro Konvansiyonu’na taraftır.” http://www.deltur.cec.eu.int/

Ayrıca, AB müktesebatındaki Yaban Kuşları Direktifi (79/409/EEC) ve Faunanın Doğal Yaşam Ortamlarının Korunması ile ilgili Direktifi (92/43/EEC) altında sırasıyla SPA’lerin (Özel Koruma Alanları) ve SAC’lerin (Korunacak Özel Alan) belirlenmesi ve tüm bu alanların Natura2000 adı verilen ‘uluslararası korunan alanlar ağı’nın oluşturulması da AB’nin çevre koruma politikasının bir parçasıdır.

Kıbrıs’ta da 1999 yılında yapılan LIFE projesi ile 38 SAC (Korunacak Özel Alan) listelendi ve BioCyprus adı ile bir de veritabanı hazırlandı. Bu veritabanında tüm Kıbrıs’taki potansiyel Natura2000 networkuna önerilen bölgeler özellikleri ile yer almaktaydı.

Geçen zaman içinde Kıbrıs Cumhuriyetinin yetkili organları tarafından kabul edilen Natura2000 haritalarında Topluluk Müktesebatı (Acquis Communautaire) dışında kalan Kıbrıs’ın kuzeyi ve İngiliz üsler bölgeleri yer almamıştır.

Bu önerilen bölgelerin yayınlanmamış olmasına rağmen, bu durum bölgelerin önemini ortadan kaldırmaz… Zaten İngiltere kendi kontrolünde bulunan bölgelerde özellikle Bern Konvansiyonunu tanıdığını ve buna uygun hareket ettiği defalarca açıklamıştı.

Kaldı ki, Kıbrıs’ın kuzeyi ‘Protokol 10’ ile müktesebatın askıda olduğu bir bölgedir ancak bir gün askıdan ineceği göz önüne alındığında bu bölgelerin korunması AB ile uyumu talep eden herkesin sahiplenmesi gereken bir konu olarak önümüzde durmaktadır. AB müktesebatı askıda kalmaya devam etse bile çevre ile ilgili uluslararası sözleşmelerin kabulü bu bölgelerin korunmasını gerektirmektedir…

Bunun yanında, eğer AB organları kuzeyi gözden çıkarmadılarsa kendi veritabanlarına ve projelerine sahip çıkarak BioCyprus veritabanı çerçevesinde direktiflerin uygulanmasının yolunu bulması gerekmektedir. Ayrıca halen daha Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşamak zorunda olan AB yurttaşlarının yaşam standartları ve insan hak ve özgürlükleri için de direktiflere sahip çıkmak ve uygulanmalarını talep etmek önemlidir.

 

Bölgelerle ilgili bilgiler

Veritabanında bölgelerle ilgili kapsamlı bilgiler bulunmaktadır ancak elden geldiğince kısa bilgi verelim ki bölgelerin önemi bir miktar anlaşılabilsin;

(bu bilgiler 1999 yılında hazırlanan veritabanından alındığı için bir kısmı yaşanan çevre kıyımlarından dolayı bugün tam olarak geçerli olmayabilir)

Kıbrıs’ın kuzeyinde 7 bölge natura2000 için önerilmişti. Bunlardan 3’ü Karpaz yarımadasında yer almaktadır. Alanlardan bir tanesi Karpaz koruma bölgesi hudutları ile uyumlu gözüken bir alandır. Diğeri Galatya (Mehmetçik) ile Yalusa (Yeni Erenköy) arasındaki kıyı şerididir ve diğeri de Bafra yakınlarındaki Zeytinlik Burnu ile Galiporni (Kaleburnu) bölgesindeki koya kadar olan bölgedir.

Beşparmak Dağları, Kormacit Burnu, Mağusa-Tuzla ve Alagadi de diğer önerilen koruma bölgeleridir.

Bu bölgedeki koruma alanları BioCyprus veritabanında da vurgulandığı gibi özellikle Yaban Kuşları Direktifi (79/409/EEC) içinde yer alan yüzlerce kuş türünün göç yolu üzerindedir. Ayrıca onlarca kuş türünün de üreme ve barınma alanları bu bölgelerde yer almaktadır.

Bu bölgelerin bazıları, Caretta caretta ve yeşil deniz kaplumbağalarının (Chelonia mydas) yaşam alanlarını ve yumurtlama alanlarını içinde barındırmaktadır. Hem yaşam alanları hem de yumurtlama alanları Bern, Barcelona, Bonn Konvansiyonları ve CITES (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme, http://www.cites.org/ ) göre hem koruma altındadır.

Bölgeler çeşitli uluslararası antlaşma, belge ve direktifle korunan onlarca memeli, sürüngen, omurgasız, kurbağa, böcek türünü barındırmaktadır. Bunların bazıları endemik bazıları özelliklidirler.

Tüm bölgeler fauna ve flora açısından oldukça zengindir. Bunlar arasında önemli miktarda bazıları yalnızca o bölgeye özgü, bazıları yalnızca Kıbrıs’a özgü endemik tür vardır…

Özellikle Bafra plajı suda yaşayan canlılar faunası (aquatic fauna) açısından önemli bir alandı(r). Yine bu bölgelerde Bern ve Barcelona Konvansiyonları ile koruma altına alınmış Deniz çayırı (Posidonia oceanica, Cymodocea nodosa) gibi Aquatic fauna türleri mevcuttu(r).

Bu bölgelerde, birçok kumsalda yok olan, Bern ve Barcelona Konvansiyonları ile koruma altına alınmış Kum yengeci (Ghost crabs) yoğun olarak görünmekte(y)di(r).

Bern ve Barcelona Konvansiyonları ve CITES ile koruma altına alınmış Bayağı (tırtak, Delphinus delphis), Şişe burunlu (Tursiops truncatus) ve çizgili (Stenella coeruleoalba) yunus türleri bu bölgelerde de yaşamakta(y)dı(r)…

Bafra- Kaleburnu arasındaki koruma için önerilen bölgede Kıbrıs’ın endemik orkide türü “Ophrys kotschyi” bulunmaktadır. Yine bu bölge Cyclamen ya da bildiğimiz adı ile tavşan kulakları açısından da zengin bir alandır… Yine ayni bölgede koruma altındaki Mısır Meyve yarasası (Rousettus aegyptiacus) da kaydedilmişti.

Mehmetçik – Yeni Erenköy bölgesinde özellikle Mehmetçik sulak alanının ördekgiller ve diğer kuşlar için çok önemli olduğu da belirtilmekte…

Mesobuthus cyprius isimli akrep türü yalnızca Kormacit ve Kantara bölgelerinde yaşamakta…

Mağusa bölgesindeki sulak alanlar çeşitli canlı türleri ve kuşlar için korunması gereken önemli alanlardır…

Ve bunlara ek bölgedeki bio-çeşitliliğe yönelik onlarca sayfalık bilgi…

 

Bölgelerin durumu

CTP yetkilileri Karpaz’a alt yapı götürülmesinin üst yapının gideceği anlamına gelmediğini söyleyip duruyorlar. Talat daha da ileri giderek çizmelerini giyip eylem yapacağından bahsetmektedir.

Bunların ne kadar yanıltıcı ve timsah gözyaşlarından ibaret olduğunu anlamak için Bafra’ya bakılmasını öneririz. Birçok açıdan korunması gereken bölgede inşaat faaliyetleri sürmekte karada oteller, denizde ise su ve atık su arıtma tesisleri ile katliam devam etmektedir. Bölgede otellerden başka, villa türü konutlar için de çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bölgedeki ilk etap otel inşaatlar tamamlandığında 6000 yataklı 5 tesis bitmiş olacak… Bu tesislerin yan etkisi ile bölgede yapılaşmanın patlayacağı bilinen bir gerçek, yani Natura 2000 için önerilen bir bölge hali hazırda tüketilmekte… CTP timsah gözyaşı dökercesine bölgenin çok küçük bir kısmını av kapatarak önlem alıyormuş gibi yapmakta, diğer yandan da bölgede inşaat faaliyetleri tam sürat devam etmektedir.

Mağusa ve Alagadi ise vahşi yapılaşmaya maruz kalmış durumdadır. Gösteriş olsun diye Alagadi Plajı ile Mağusa’daki göletler koruma altındaymış gibi davranılmakta ama bölgelerdeki yapılaşma bu önerilen koruma alanlarına çok ciddi zarar vermiş durumdadır.

Beşparmak dağı kuzeyi, Girne tarafı, kötü şekilde yağmalanmış, güney tarafı ise kısmi olarak yapılaşmaya maruz kalmıştır. Golf sahası diye büyük bir alanın da tellenerek doğal yaşamdan kopartılması, doğal yaşama büyük bir darbe indirmiştir. Bunun yanında basına da yansıdığı şekli ile bölgedeki sulak alanlara da etki etmeye başlamıştır. Yaklaşık 107 hektar (800 dönüm) arazi üzerine kurulan golf sahasının yaklaşık olarak yılda hektar başına ortalama 10.000 ile 15.000 m3 suya ihtiyaç duyduğu (kaynak WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)) düşünüldüğünde 1.070.000 ile 1.605.000 m3 suya yalnızca çimenler için ihtiyaç duymaktadır. Daha önce deniz suyu arıtılarak çimenlerin ve kullanma suyunun karşılanacağı söylenmesine rağmen bunun bugün böyle olmadığını yerel kaynaklardan bize ulaşmaktadır. Yani golf sahası önemli bir doğal alanı işgal etmiş ayrıca ciddi oranda su kaynağını da insafsızca tüketmektedir…

Koruma için önerilen Kormacit bölgesi, Omorfo için önerilen kalkınma bölgesidir, yani yapılaşma özellikle sahil şeridinde kısmi olarak başlamış, daha hızlı ilerlemesi için çalışmalar yapılmaktadır.

Yani AB kurumlarınca da kabul gören uzmanların hazırladığı raporlara rağmen Kıbrıs’ın kuzeyinde onlarca kilometre karelik korunması gereken alan talan edilmiş, ya da yakın bir gelecekte talan edilecektir…

 

Şimdi ne olacak?

Bunca belgeye rağmen kim hangi yüzle yenilerinin yapılmayacağını ve kendilerine güvenmemizi önerebilir ki?!

Karpaz bölgesinde koruma için önerilen 3 alanın ikisinin başına gelenlerin sonuncusunun da başına gelmeyeceğini kim garanti ediyor ki?!

Ve hala Karpaz’a elektrik götürülmesi süreci ile ilgili bazı sorulara kimse cevap vermemişken neyin güveni?!

Mesela Elektrik Kurumu Müdürü Fuat Mertay’a Çevre Bakanlığında yapılan toplantıda Karpazla ilgili hangi bilgiler verildi?

Şehir Planlama Dairesi yeni müdürü 5 Temmuz tarihli yazılarında Arkeolojik Sit alanı içine ‘gelişme B’ diye tariflenen işlem yapılması ile ilgili gerekli prosedür tamamlanmadan çalışma yapılması ile ilgili herhangi bir girişim yaptı mı? Anıtlar Yüksek Kurulu Raporunu gördüler mi?

Asım Vehbi, Anıtlar Yüksek Kurulu Raporunu resmi olarak aldı mı? Bunu Ferdi Sabit Soyer’e iletti mi?

Ferdi Sabit Soyer Anıtlar Yüksek Kurulu Raporunu aldı mı? Aldıysa Resmi Gazetede yayınladı mı? Anıtlar Yüksek Kurulu ile ilgili yasayı biliyor mu?

Aslında bunlardan en önemlisi Karpaz’da Belediye Başkan yardımcısının NTV’deki bir programda ‘Erdoğan bize elektrik götürülmesi sözü verdi’ açıklaması ile bugün yaşananların ilişkisi var mı? Eğer ilişkisi varsa hangi koruma?!

Tüm bu koşullar için kendi yurttaşlarını, kendi belgelerini savunmak, bunlar için bir şey yapmak için AB kurumları neyi bekliyor?!

 

1998_resizeSon söz

Bunca belgeye ve usulsüzlüğe rağmen Karpaz Burnuna kadar Ankara’nın, R.T. Erdoğan’ın emri ile elektrik götürülmesinde son süreç yaşanmaktadır. Bu sürecin devamı yol, su gibi diğer alt yapı faaliyetlerin götürülmesi, çevre değeri özelliğini yitirmesi ile kitle turizmine uygun hale getirilmesi için çalışmaların hızlandırılması olacaktır.

Diğer bir tehlike bölgenin ava açılmış olmasıdır ki bu Karpaz için mücadele eden örgütleri birbirlerine kırdırmanın bir aracı olarak düşünülmüştür. Bir yandan meclise havale ettiği yasa ile bölgeyi ava kapatmayı önerirken diğer yandan bölgeyi şimdiden ava açmak bir ‘böl ve yönet’ oyunundan başka bir şey değildir. Bölgenin uzun yıllar ava kapatılmış olması birçok canlı türü için güvenli bölge olurken, ava açılmış olması bir katliama davetiyeden başka bir şey değildir. Bu vesile ile yönetimde olanlar bölgeye çevresel bir saldırı yapıyorlar…

Bir yanılsama da golf sahalarıdır. Golf sahaları sözde yeşil bir çevre sunar ama doğal ortam değildir. Şimdiki tek golf sahasının sahibi Çerkez kendi golf sahasının açılışında “geçen yıl uluslararası standartta 8 golf sahasına daha izin verilip bunlardan ikisinin inşaat halinde, diğer 6’sının ise tasarım aşamasında olduğunu” söylemişti. Bunların bir kısmı Karpaz bölgesine düşünülmektedir ki yeşilin korunması her zaman doğanın korunması değildir. YKP doğanın korunmasını talep etmektedir.

Turizmde içine girilen ve sokulmaya çalışılan kitle turizmi bizlere yalnızca çevre felaketi olarak değil, ekonomik yıkım olarak da geri dönecektir.

YKP, bu koşullar altında AB müktesebatındaki Yaban Kuşları Direktifi (79/409/EEC) ve Faunanın Doğal Yaşam Ortamlarının Korunması ile ilgili Direktiflerinin (92/43/EEC) her şeye rağmen Kıbrıs’ın kuzeyinde hemen yürürlüğe girmesini, Bonn, Barselona, CITES ve Biyolojik Çeşitlilik ile ilgili Rio de Janeiro Konvansiyonlarının tek taraflı tanınmasını, bunun gereklerinin ilgili ve yetkili taraflardan talep etmektedir.

YKP, çevreden ödünç alındığını, bu nedenle gelecek kuşaklara karşı sorumlu olduğumuzu hatırlatır, ilgili ve yetkili tarafları buna uygun hareket etmeye, çevre ve ekoloji örgütlerini daha etkin mücadeleye davet eder…

 

ZAFER BURNUNA ELEKTRIK DIREKLERI5

GELECEĞİMİZ YOK EDİLEMEZ

Ağustos 2007’de Akdeniz Rüzgarı Birliği, Avcılık Federasyonu, Biyologlar Derneği, Çevre Mühendisleri Odası, Karpaz Dostları Derneği, KEMA Vakfı, KTÖS, KTOEÖS, Lefke Çevre ve Tanıtma Derneği, Şehir Plancıları Odası, YEKSAD, Yeşil Barış Hareketi, ZAKAD imzalı Ağustos 2007 tarihli bildiri şöyle:

Çarpık ve plansız yapılaşmanın üst noktaya ulaştığı, ekonomik kalkınma adı altında, heryerde doğanın katledildiği bir ortamda, son kalan en önemli doğal alanımız Karpaz yarımadasının uç bölgesindeki; daha önce durdurulan, Dip Karpaz’dan Zafer Burnu’na kadar enerji nakil hattının çekilmesi girişiminin tekrardan uygulanmaya konmaya çalışılması, kesinlikle kabul edilemez. 1978’den beri Milli Park olan, 6 Kasım 1995 yılında Doğal ve Arkeolojik Sit Alanı ilan edilen, 2004’te yayınlanan Karpaz Emirnamesi ile bu niteliklerin korunması gereği bir kez daha önemle vurgulanan ve  son olarak, 2007’de Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel Koruma Bölgesi ilan edilen bu alan içersinde gerçekte böyle bir ihtiyaç yokken, 2006’da Bakanlar Kurulu’nun yayınladığı “Çevre Deklerasyonu”na karşın, buraya ısrarla elektrik enerji hattının götürülmek istenmesi, Devletin kendi aldığı kararlara uygun ve saygılı davranmadığı, yasaların sadece kağıt üzerinde kaldığı anlamına gelmektedir. Bu, “Geleceği Yok Etme Operasyonu”nu  engellemeyenleri kınıyor ve derhal bu fiilin durdurulmasını talep ediyoruz.

  1. Annan Planı’nda özel bir yeri olan Karpaz’ın niteliğini değiştirme yönündeki bu yatırım atağının önüne geçmeyerek yaşanacak yağma düzenine karşı çıkmayan CUMHURBAŞKANI’nı kınıyoruz!..
  2. Bu projenin hayata geçmeyeceğine dair verdiği sözü unutarak, Zafer Burnu’na kadar olan doğal alana elektrik götürülmesiyle bölgenin betonlaşmasına neden olacak yapılaşmaya göz yuman BAŞBAKAN’ı kınıyoruz!..
  3. Doğayla dost ve oradaki mevcut tesislerin ihtiyacını karşılayabilecek alternetif enerji kaynaklarını kullanmak yerine doğal alanları yok etmeye neden olacak elektrik hattı çekilmesine izin vererek, doğal çevre adına Kuzey Kıbrıs’ın henüz kaybedilmemiş tek kalesi olan Karpaz’ın da yitirilmesine ses çıkarmayan ÇEVRE VE DOĞAL KAYNAKLAR BAKANI’nı kınıyoruz!..
  4. Bafra’da yapılan çevre katliamının Zafer Burnu’na kadar yayılarak turizmin bu en temel sermayesinin yok edilmesine ve böylece turizmin çöküşüne zemin hazırlayan EKONOMİ VE TURİZM BAKANI’nı kınıyoruz!..
  5. Yayınladığı emirnameye sahip çıkmayarak Milli Park içerisinden direkler üzerinde elektrik enerjisinin geçirilerek betonlaşmaya zemin oluşturulmasına izin veren İÇİŞLERİ BAKANI’nı kınıyoruz!..
  6. Kalkınma kisvesi altında, yerleşimin olmadığı; Kıbrıs’ın, Akdeniz’in ve Dünya’nin bu eşsiz bölgesine böylesi bir yöntemle elektriğin götürülmesine geçit vererek yok oluşumuzu kabullenen MALİYE BAKANI’nı kınıyoruz!..
  7. Bölgenin elektriksiz olmasını geri kalmışlık olarak algılayarak bu ihalenin açılmasına öncülük eden ve böylece Kuzey Kıbrıs’ın mukayeseli üstünlüklerinin yok olmasına finansman sağlayarak, geleceğimzin yok edilmesine katkı koyan TC BÜYÜKELÇİSİ’ni kınıyoruz!..
  8. Bölge halkının “Sizlere iş alanı ve istihdam yaratacağız” iddialarıyla yıllarca oylarını sömürürken, buradaki turizim ve çevre değerlerinin yara almasına neden olanlara soruyoruz. Bafra sahilindeki otellerde çalışmak üzere bölge halkından acaba kaç kişi işe alındı? Bafra sahilindeki otellerin bölgenin işsizlik sorununa çözüm olacağı sözünü vermiştiniz, bu sözünüzü tutmamayı bu kez nasıl bir yalanla açıklayacaksınız? Asıl amaç bölgeye refah götürmek mi, yoksa burayı yağmalatmak mı? Ne yazık ki, burada yapılmak istenilenler, bu bölgeye “refah” değil “yağma” getirecektir. Yağmaya çanak tutan ve/veya sessiz kalan; MECLİS’te ve BAKANLAR KURULU’nda görev yapan  tüm siyasileri kınıyoruz!..

Bu fiilde sorumluluk taşıyan yetkililer, Anayasa’ya ile birçok diğer yasalara ve kararlara karşın; her ne nedenle olursa olsun, Zafer Burnu’na kadar, yani “Milli Park”ın içine elektrik ve betonlaşma götürme dayatmasıyla karşı karşıya kalmışlarsa, bu projeyi hayata geçirmektense istifa etmelerinin, bu vatana yapılabilecek en büyük hizmet olduğunu unutmamalıdırlar.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
236AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin