arşivhaberÜNİVERSİTEDEN YOLLARA - Salih Batak
yazarın tüm yazıları:

ÜNİVERSİTEDEN YOLLARA – Salih Batak

Yeniçağ podcastını dinleyin

Üniversitedeki arkadaşlarla yaptığımız sohbetlerimizde, aralarında her ne kadar “siyaset ile ilgilenmiyorum” diyen çoğunlukta olsa da; belli ki içinde bulunduğumuz süreç, bir iki kelimelik katkı koymaya sürüklüyor insanı… Yine böyle bir günde ne olduysa oldu ve konu: okuldaki klasik araba müzesinden, 2 Mart’ta gerçekleştirilecek mitinge bodoslama daldı…

Çok iyi de oldu aslında, açıkçası bölümümüz itibariyle, ders aralarında yarattığımız ortamlarda gevezelikten öteye geçebilmek için her hangi bir uğraş göremiyordum. Ve bu beni çok tedirgin ediyordu… Halen de ediyor…

Arkadaş sen, bölümün ne olursa olsun, İletişim fakültesinde okuyorsun ve Türkiye’den gelen çok değerli öğretmenler sayesinde Siyaset Bilimi derslerini fakülte itibariyle ortak derslerde buluşarak yapıyorsun diğer bölümlerle…  Yani bu senin kişisel isteğine bağlı bir durum değil. Madem bu bölümü benimsedin; mecbursun…

Neden?

<çünkü temel ders!>

Senin başka lüksün olamaz… Olmamalı da…

Ki ben her ne kadar karşı olsam da şu an yaşadığımız bu bok sistemde kendini siyasetten uzaklaştırmaya çalışanları anlarım. Her ne kadar rejime de hizmet etseler, bahanelerini hiçe sayamayız… Haklı bir tarafı mevcuttur.

Fakat anlam veremediğim nokta: Siyaset Bilimi gibi temel bir dersten çıkan üniversite öğrencisi, kendini siyasetten nasıl soyutlar?

Ya da ülkede ve dünyada olup biten bir takım durumlara nasıl olurda sessiz kalır…

Hele de bugünlerde dünya bu kadar çalkalanıyorken…

Yaşım itibariyle ben, dünyadaki halkların yönetildikleri/ sömürüldükleri rejimlere karşı bu kadar direniş gösterdiğine ne tanık oldum, ne de bu ayaklanmalara yapılan yorumları inceleme/ değerlendirme fırsatı buldum…

Düşüncem şuan her insanın, ayaklanan ülkelerdeki koşullarla kendi koşulları arasında (sosyo-ekonomik, kültürel, siyasi) değerlendirmelerde bulunmaları ve bu değerlendirmeler ışığında sonuç çıkarmalıdır… Yani bu olaylara karşı duyarlı olmalıdır…

Her ne kadar siyaset, özellikle bu sistemde; sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik v.s. durumlardan ayrılamayacağı gibi insan ile yani toplum ile de iç içedir…

Kürsülerde ülkeyi sömürmeye talip nice diplomatlar siyaseti, ekonomiye/kültüre v.s karıştırmayın gibi demagojilerle toplumu etkilemeye çalışıyorlar…

Eminim bu zihniyet, siyasi literatüre adını yazdırmış birçok insanın birikimleri kar etmeye dayanmadığı için kimler olduğu hakkında tek bir şeyi ifade eder: Ütopya!

Fakat bu ütopya dediğiniz düşünce biçimi; tarihsel süreç içerisinde gerçekleşen güç ilişkilerindeki bozukluklardan dolayı geliştirilmiştir… Yani bu güne kadar ki tüm yönetim biçimleri sömürüye dayanır, insanlığa. İnsan yaşamına değil…

Kısaca özetlemek gerekirse, şuan ülkede olup bitenlerin (en azından Türkiye ile Kıbrıs arasındaki ilişkinin) ne derecede olduğu konusunda her insanın düşünme fırsatı oldu…

Halen de olamıyorsa; bu düzenden ya çıkar sağlıyordur ya da bu ülke de yaşadığından haberi yoktur…

Çünkü bu ülkede yaşadığını iddia eden kişi bir kere yola çıkmışsa, yollardaki bozukluklardan dolayı bir şeyler isyan etmelidir…

Yani en azından; – Ulan nasıl ülke bu be! İki haftada devasa, anıtlar/ abideler inşa ediyorlar… K-çım kadar deliği dolduramıyorlar – diyebilmeli…

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin