arşivAli SarıtepeYAZ SICAĞINDAKİ ISINMALAR / Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

YAZ SICAĞINDAKİ ISINMALAR / Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

İçerisinde yer aldığımız yarımküre, son onlarca yılların en sıcak havaları olmaya aday bir halde yaz süregenliğinde varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Süregiden bu sıcaklık, insanların kendilerini serinliklere taşıması gerektirirken, toplumsal yaşamın var olan çelişkilerinden dolayı, toplumsal sıcaklamalarda yaz sıcaklamalarına paralel olarak varlığını devam ettirmektedir.

Siyaset dulda da değil, harlı ateşin kızgınlığı içerisinde.

TC devletinin, Ankara hükümeti yönetiminde Kıbrıs’ın kuzeyinde şimdiye kadar uygulamış olduğu ekonomi politikasını yenilemeye kararlı duruşunu görmekteyiz. Bu yenileme, toplumsal refahın yükselmesine yönelik bir yenilemenin aksine, refah seviyesinin düşmesi/düşürülmesi üzerine kurgulanan bir yenilenmedir.

Ada parçasına taşıdığı askeri varlığını ve demografik yapısına aşam koşullarının ekonomik ve sosyal koşullarını yaratabilmek için, rantı ilk elden kendisine dönüyor olsa da, parça idaresine çeşitli biçimlerde ekonomik yardım(!)lar da bulunuyordu.

Adanın diğer asli unsurlarının, ekonomik gelişmişlik seviyesi ve toplumsal refah seviyesinin yüksek olması, Gayri Safi Milli Hasılanın –GSMH-  kişi başına düşen oranının, adanın kuzeyinde yaşayan diğer asli unsurlardan çok yükseklerde olması nedeniyle rant ekonomisi ile birlikte ada ekonomisi, üretime tekabül etmeyen manipolasyonla yapılandırılmaktaydı.

Gelinen noktada ekonomiyi, bürokrasi ekonomisi haline getiren, tüketim ekonomisi politikasını, buradan; demografik taşımalarını yok etmeden daraltma yapılmaya çalışılmaktadır. Bunun pratik yansımaları olarak, parça yönetimi maaşlarını zamanında ödeyememektedir, kamu çalışanlarına.

Zaten ekonomisi kamu çalışanlarının maaşları oranında hareketli olabilen parçanın, ekonomik durağanlık içerisinde çırpınması artık bir kaçınılmazlıktır.

Kamu çalışanları olmktan başka bir  suçu bulunmayan bu çalışanlar, ellerinden yitirdiklerini görmeleri, onları örgütsel tavır almaya zorlamaya da neden olmuştur.

Geçmişte yapılan çeşitli sendikal davranışlar, parçada statükonun devam etmesine ciddi imkanlar sunarken, bugün artık bu yolun tükenmiş olduğunu ancak görebilme noktasına vardıklarının tespitidir.

Bugün sendikal mücadele; mücadele edeceği odakları doğru tespit ederek, kavgasına bu odaklarıda koyma doğru noktasına gelmiş bulunmaktadır.

Bu mücadele “Toplumsal Varoluş Mücadelesi”dir. Sendikaların kendi aralarında bir araya gelerek oluşturmuş oldukları Sendikal Platform doğru temeller üzerinde inşa edilmiştir.

Her sendikal örgütlenmenin; ekonomik-demokratik, politik, ideolojik üçlemeli mücadelelerinin olması, doğru sendikacılık için olmazsa olmaz öneme sahiptir.

Sendikalar esas olarak, sektör ve alan mücadelesi içerisinde tutum ve davranışları geliştirirken, bunun yanında politik tutum alışlar ve ideolojik mücadele anlayışları ile kendilerini konumlandırma gerekliliği içerisindedirler.

Parçanın sorunlarının yapısal farklılıklarından dolayı, arada sırada belirginleşen politik mücadele burada, sorunlar çözümünde baş vurulması gereken bir arguman olmak zorundadır.

İdari ve mali karar almalarda; hükmü sıfırlanmış olan parça yönetimini, kavgada nihai nokta olarak görmek; toplumsal gerçeklikleri ıskalamış olmanın ta kendisi olur.

Dolayısıyla da, parça yönetiminin gerçek halini sürekli anlatmak ve mücadeleyi esas noktaya yöneltmek bir mecburiyettir. Esas noktaya yönelik mücadelede hiç şüphesiz ki politik mücadeledir.

Politik mücadele burada; askeri ve demografik işgalin ortadan kaldırılması ve mali bağımsızlaşmanın yaratılmasıdır. Politik mücadele hiçbir zaman parça yönetimi hedeflenerek yürütülmemelidir. Esas odağı gizleyen böyle bir durum mücadeleyi dumura uğratır, önünü çıkmaz sokaklarla doldurur.

Sendikal mücadelenin almış olduğu bu politik tutum, mutlaka politik yapılar aktörlerinin de katılmasını beraberinde getirmelidir. Politik yapı aktörlerinin de tutum alışları; askeri ve demografik işgalin kaldırılması ve mali politikanın bağımsızlaşmasının yaratılması yönünde olmalıdır.

Burada, çok önemli bir noktanın altını çizmekte fayda vardır.

Demografik işgal kütlesinin aynı zamanda sınıf parçası, çalışan parçası olduklarını bilincimize mutlaka çıkarmalıyız.

Onlar, demografik işgal anlamında karşıda olan ve karşıda düşünülmesi gereken durumdadırlar. Fakat, onların emekçi olmaları, çalışan olmaları itibariyle de yanımızda olması gereken yanları da vardır.

Toplumsal varoluş mücadelesinde, asli halk; demografisi değişik olan bu kesimi kendisine aktif destekçi yapmalıdır. Aktif destekçi yapamadığı noktada da, kendisine karşı konumda olmamasını sağlamalıdır.

Şüphesiz ki, sendikal örgütlenmeler için bu durum bir açmaz olarak dururken, bu konu da politik yapılanmalar ana aktör olmalıdır. Ve bu kesimin sol, sosyalistleri de omuzlarına böyle bir yükün bindiğinin bilincinde olmalıdırlar.

Ve tabi olarak da, Türkiye sınıf hareketi ve sosyalistleri, enternasyonalist görev çağrısı ile karşı karşıyadırlar.

Onlar için bu gerekliliktir, ödevdir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
234AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin