yaklaşımlarAlpay DurduranÇevre şahadeti gerçeği anlatıyor – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Çevre şahadeti gerçeği anlatıyor – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gazetenin birisi bir yığın fotoğraflarıyla yayımlanan kimseyi konuşturdu. Hepsi de artan suç oranlarıyla ilgili güvenlik endişelerini belirttiler. Tümü de halkın her yerde dillendirdiği eskiden kapı pencere açık yatacak kadar güvenlik varken şimdi ekstra kilitlerle güvenliği artırmaya arttırmaya çalıştıklarını belirtti.

Buna ekleyecek bir şey yok. Halkın endişesi varsa güvenlik yoktur.

Polisin yakaladıklarına işkence yaptığı meclis raporu ile saptandı. Meclisin neyi nasıl araştırdığını da rapor belirtti. Tek bir olayı inceledi, Girne polisinin hemen hemen tüm personelini açığa almayı tavsiye etti.

Tabii meclisin tavsiyesi yasa demektir ama yerine getirilmesini kimse beklemiyor.

Polis niye işkence yapsın derseniz, bellidir. Polis işkence ile yutturabileceği tüm suçları yakaladıklarına kabul ettirir ve halka güven telkin etmeye, kendi de başarılı görünmeye çalışır.

Basının ikide bir kutlarız polisi anında sanıkları yakaladı övgüsü ve meclisin araştırıp da tespit etmeye çalıştığını göstermeden polisin içinde sistematik ve organize işkence veya kötü muamele yoktur demesi de gösterir ki polis işkence yapıp da bir kısmı uydurma isnatlarla suçlu yakalaması karlı bir iştir.

Asker polisten sorumludur ve asayişin bozulması onun başarısızlığıdır. Askerin de işkence ettiğinin ortaya çıkması işin geleneksel olduğunu gösterir.

Her yıl Amerika’daki bir kurum ülkeler hakkında insan hakları raporu yayımlar. İlk kez bu raporlarda Kıbrıs’taki durumun tahlilini Kıbrıs’ı ikiye ayırarak yapmasından kıvançla bahsedilmiş ve gerisine önem verilmemişti. Yasalarda çok iyi düzenleme var ama yakalananların hemen bülbül gibi ötmelerine ve delillerin yakalanmadan sonra itiraf eden sanıkların ifadelerinden elde edilmesinin poliste işkence olduğunu kanıtlar denilmesini de dikkate almamışlardı.

Çevre şahadeti denilen hukuki bir kavram vardır. Siz düz atanmış ertesi gün lüks bir arabada gezmeye başlamışsanız rüşvet yemeye başladınız demektir. İlle de bir rüşvet vereni bulup ondan para aldığını ispat etmeniz gerekemez. Sizin parayı nereden bulup da o arabayı aldığınızın açıklamasını yapabilmeniz gerekir. Yani suçlu diye tutulanın suçluluğunu polisin ispat etmesi gerekmez. Elbette o da daha önceden böyle bir arabanız olmadığını, şimdi satın aldığınızı, sorgulamada parayı nereden bulduğunuzu inandırıcı bir şeklide gösteremediğinizi ve bulunabilmişse bu rüşvet karşılığı mesela ihaleye fesat karıştırmış olabileceğinizi çünkü ihalede şüphe çeken işler olduğunu bulgu olarak sunabilmelisiniz.

Rüşvetin belgesi mi olur deyip rüşvetçilerin peşine düşülmüyorsa yönetimin de bu çevre şahadeti nedeniyle yolsuzluğa batmış olduğu izahtan varestedir. Halkın kanısı da budur ve her rüşvet iddiası hemen kabul görmektedir.

Mahkemelerimizde çevre şahadetine itibar edildiği görülmemektedir ama aslında savcılığın ve avukatların çevre şahadetine dayanan iddialar yapmaktan kaçındığı da önemli bir eksikliktir.

Tercüme alt yazılı filmlerde kulaktan duyulan tanıklığın yararsız olduğu belirtilirken Türkçeye çevresel tanıklık diye çevrilmesi insanlarımızın çevre şahadeti ile “hearsay” yani kulaktan duyma tanıklığı bir birinden ayıramadığını gösterir. Ne yazık ki rüşvet Türkçe konuşulan yerlerde almış başını gitmiştir ve mahkemelerde çare bulunamamaktadır.

Bizde de çevre bize acı ve utanç verici bir hali anlatmakta ama poliste dayak atarak çare aranmaktadır. Gerçek suçlular işkence altında itiraf edenler yüzünden sokaklarda gezmekte halk da kilit üstüne kilit vurup özer güvenlikçilerden yararlanarak rahat uyumaya çalışmaktadır. Herkesin inandığı asayişin genel nedeni olarak gördüğü pasaportsuz giriş uygulaması ise sürmektedir.

Demokratik seçimlerin olduğu bir ülkede bu kadar yaygın bir kanı oluşmuş olacak ama pasaportsuz giriş devam edecek; olamaz. Neden pasaportsuz giriş? Çünkü buraya gelecek bir Türkiyelinin yabancı bir ülkeye gidermiş hissine kapılması kabul edilemezmiş. Milli duygular körelirmiş. Milliyetçilik milli devlet olmanın sağlayacağı güven umuduna dayanır ama bizde milliyetçiliğin çıkış nedeni de kayboldu. İşkence ve korku milliyetçiliğin kaynağı oldu.

Bir hanım kız bakanın birinin torpili ile geçici öğretmen atanmış, fark edilince mankenliğine işaret edilmiş, sonra gazetelere eğlence konusu olunca bir bakanın adı konuşulmuş. Bazıları o bakanın işi değil demiş ve iş tavsamış. Ama başka bakanın atamayı yaptırdığı ve görevden alınıp uzaklaştırıldıktan sonra “ görevden alındım ama bakan bana söz verdi tekrar atanacağım” açıklaması gelmiş. Çevre şahadeti burada ortaya çıkar. Bakanların kimseye sormadan oraya buraya atama yapabildikleri kanıtlanmış oldu. Bu kanıt bize atamaların yasalara aykırı bir şekilde yapıldığını ve kamu vicdanını sızlattığını gösterir. Fakat basın unuttu gitti. Halkın ilgisi de kayboldu. Sanki bir hatadan dönüldü. Halbuki hata ortaya çıktı ve kalıcı olduğu kanıtlandı.

Sistem bozuk derler doğrudur da yalnız sistem değil insanlar da bozuk ve bu bozuk insanlar seçmen olarak bozukları seçerek sisteme can verir. İnsanlarımız önce partilerde seçmenlik yaparlar ve bozukları partilerin üst kademelerine seçerler, sonra da onların eledikleri listelere oy vererek sistem diye işleyen yasalara da aykırı bir yapıyı ayakta tutarlar.

Çare mi derseniz şimdi davranıp yolsuzları parti yönetiminden kışılamaya başlamaktır. Bugün yapmazsak yarın seçimde iş işten geçmiştir. Bu da partilerin hakimlerinin yolsuz olduğunu iddia etmektir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin