yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKutsanan mubarekleşme noktasına gelmek! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kutsanan mubarekleşme noktasına gelmek! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son gelişmelerin, her yönüyle oldukça önemli yarınların eşiğinde olduğumuzu haykırıyor. Ayni biçimde, kişisel veya daha üst yapılanan sosyal koşulıumuzla resmen bunların sanki farkında olmama duruşlu paradoksal yaşamdan geçmekteğiz. Hala, en yakın Türkiye seçimlerinin sistemsel önemini kavramış durumda değiller sahnesinin içinde bulunmaktayız. Farkındalık kelimesi ile bolca nutuklar çekilirken, kimileri bunun önemiyle şurdan buradan uyarılar yaparken; nedense, temel özelliklere yakından dahi geçilmek istenmemektedir. Önemli çoğu konuda gerçekler değil de yalanlara sarılarak banbaşka havalarda dolaşmanın normaliğine takılıp kaldık. Gerçekten, onca net yalanları haber yapmaktan, kendini ifade etmeğe dek birlikte kulanıp gündemleştirirken, gerçeklerin acıtan ve uyarı akışlarının yakınından dahi söz edilmesi adeta sansürlendi. Yalanların doğalaşıp kutsalaşıp değerlerle kültürleşirken, gerçekelri konuşmak adeta öcü masalına dönen uzak hayale geldi.

Farkındalık kelimesine vurgu yapıp, sonra yalanlarla her tarafın harcı örülen binanın çatırdama ile karşılaştığı gerçeği hep tehlikeli bakış haline sokuldu. Bilgisizlik, inançların işbirlikcilikle tamamlandığı koşulda artık kitaba göre tehlikeli olan yalanın, kulanılmazsa olmazın olmazı haline getirildi. Bu işbirlikcilik ruhiyesinin akan yapılanışın, teslimet tutkusunun sonucudur. Ne Türkiyedeki seçimlerle olabilecekler burasını alakadar ediyor, nede burada yaşananların doğru şekilde yansıması düşüncesi kırıntısı dahi kalmadı. Artık, şöylesine işbirlikcilikle kazanılan yaşamın yeniden üretilmesi uğruna hep yalanlarla örülen duvarla korkular engelenmekle meşkul edilinmektedir. Nitekim, her gerçek öylesine uzaklaşan gerçeklerin aynasıdır ki artık bu anlayışın tehlikesi giderek yok saydırtılarak yaşam devam etirilmeğe çalışılınıyor. Gerçek, artık burada hem korkularla karşılanan hem de çıakarların kaybedilme durumu nedeniyle hep “suç ve tehlikeli” kabulendirildi. Bunun dahi kulanılan baskın farkındalık kelimesiyle dahi ifade edilmiyor.*****

Dini bayramın ilk gününde yazıyı yazıyorum. Cuma gününün çöken gecesinde klavyenin başına geçip, şöylesine etrafın yaşamıyla geniş bir yazı uyarılarıyla birlikte yazma amaçlarına girdim. Daha ilk yalanların yalın şeklini ekranlardaki basit reportajlarla yakalıyordum. Hele de tanıdık imgeleri de duyunca, bu perçinlendi. Birilerine sunucu bayram hakındaki görüşleri ile moda haline sokulan geçmişle kıyaslama soruları soruluyordu. Çok garip denecek, ancak, gayet münasipleşen yanıtlar peşpeşe dizildi. Geçmişe özlemle, şimdiki bayramlardaki yok ediliş sözler değişik ama ayni içeriklerle söylendi. Bazısı benden genç olan tanıdıkalr, öylesine geçmişler anlatıyorlar ki sanki asırlık yaşanmışlıkları varmışcasına şikayetnameler diziyordu. Bazısının durumu daha da tuhaf geldi; Çünkü burada yaşamamış ve geçmişleri bilmemeri kesinken, sanki burada yaşayarak özlem duymuşcasına Kıbrısın geçmiş bayramlarını gayet işdahla anlatıyor. Hele de süsletilen dini motifler de Kıbrısın geçmişini sızlatacak kadar acemice yalanlar oluyordu. Ama, ekranlar bunları geçmişe özlemle, bozulan bayram genelekleri adına ekranlardan sıralıhyordu. Nede olsa, dileyen dilediği yalanı söyleyip, yeter ki yaşamın önemli gerçeklerine dokunmasın, yeter di.

Paradoksal olup travmalaşanan söylem, eskiden sanki şimdiki ister inanç ister işbirlikcilik gösterişi olan dini bakışla, geçmişten daha gerici özlemler de dizenler oldu. Burada basit şekilde sosyolojik yapıdaki kuralsız ve işbirlikci yapılanış sonuçlarını ve kolayca unturulup dilenilen yalanlarla da güncel değil de geçmişi yeniden yazma yapılma konumunu Bayram ifadeli günlerle tekrardan yakalama şansına ulaşmam olmaktadır. Özellikle, bilgisizlik ile şimdiki çıkar adına geçmiş düzülürken, kocaman yalanlarda kolayca yer buldu. Hat ta, burada geçmişi olmayanlar dahi sıkılmadan buranın yaşanılan geçmişinden kolayca konuşma cesaretiyle yalan atma kolaycılığına erişti.****

Bu ortamda yerel seçimlere de gidilirken, en ufak gözlemle,partilerdeki işbirlikcilikle oluşan silikliğin, örgütsel boyuta ulaştığını da yerleşimlerdeki değişik yansımalarla anlarız. Hat ta, boşaltılan dünya bakışı sonucu, kişilerin kendine göre bakışla ilerici gerici yapılma boşluğuna dek gelindi. İşbirlikci kısgacında düşüncelerin nedenli bağımlı kılınıp gerçeklerden kopuşun siyasal ayağını yaşamaktayız. Hele benim gibi 6 yerdeki direk bu konuyu izleyerek yakalamak da mitozlaşan sosyolojik parçalamanın aynasında kendimi de buldum.Parti içi hesaplardan tutun, kişiye yakına göre etiketlendirme yetmezmiş gibi yarışa girdikleri Belediyeciliğin de ne olduğu konusunda da sığlaşan bilgilerle konu adeta darmadağın edildi. Hele de batan Yeni Erenköy belediyesinde aday olanların yapacakları “şaheserlerin” ianlatımı da masalara dahi sığmaz. Ama, burası K. Kıbrıs ve yalanın prim yaptığı ve yalanın tehlike olduğu noktası sistem dışı olduğu olgusuyla hareket etmek olmasıdır…..

Gerçekten konuların farkında olmamada önemli mesafe aldık. Türkiye gerçeğinin temel eksen olup konuşulmadığı ortamda, bunu örtme yalanları veya abartı sığıntıalrla kuşatılınca, işler karışır. Önümüzde tam da bizim yerel seçimler gününde Türkiyede de rejim değişimi yaratacak kadar önemli, en anti demokratik koşullarla yapılan başkanlık ve meclis seçimleri de olacak.Öyle ki sadece buradaki önemli nifusun bu seçimlerde oy kulanma hakkı olduğunu düşünür, Türkiye seçimlerinin en önemli kuşkusunun da sandıklar olduğu anlaşılırsa, en azından haber verme veya bazı uyarıların yapılması medya açısından da olmazsa olmazdır. Çünkü, medya görevi kitlelere haber verip bilgi sağlamaktır. Eğer, medya bu görevini yapma yerine “havuz, yalaka veya yandaş” gibi ifadelerle anılıyorsa, iş oldukça karışır. Karışır da sonuçta şunu değiştirmez: “Türkiyedeki seçimler öylesine önemli ve anti demokratik koşullarda yapılıyor ki, sonuçta başka önemi olan rejim değişiminin de olma olasılığı da verdır”!

Konuyla ilgili birçok yazımda bazı noktalara değindim. Paradoks olan durmadan din olguları siyasete damıtılmakla brakılmayarak, kitlesel karşılık için de kulanılıyor. Fakat, olumsuzluklar her yana etki yaparken, probagandanın da eşitsiz ve devletin direk rol aldığı gerçekleri de nedenli yazılmasa da gerçektir. Nitekim, son sosyal medyada dolaşan videyolar oldukça önemli: Bizat Erdoğan, topladığı görevlerine söyledikleri hem seçimlerin hem de yarınların mesajı da net alınmalıdır.

Erdoğan; Görevlilere ilk belirtiği konu, hDP baraj altında mutlaka brakılmalıdır la başlıyor. Gereken yapılsın derken de resmen baskıların mesajı da açıkca veriliyordu! İkinci nokta daha da dikate alınmalı: daha seçim yapılmadan sandıklardaki kontrol ele geçirilmelidir denildi! Bu iki mesaj birileri tarafından çekilip medyanın sosyal alanına sokulup Tele Bir de defalarca yayınlanırken, ardından Suruç provakasyonu gündeme geldi! Ne yazık buradaki bizim medyanın belirli işbirlikci kesimi de haberi kapıp resmi dil ile sundu….

Urfanın Suruç ilçesini anımsayanlar oluyor elbet: hani Kobaniye çocuklar için oyuncak getirmekte olan Sosyalist gençlerin göstere göstere katledildiği yer! Hani katledilen sosyalistlerin arda kalanları da tutuklanan meşur katliyam. İşte, Bu Suruçta bu defa bir provakasyon ile ilk haberlere göre 5 öldürme olayı haberi yayıldı. Bizim buradaki bildik yalaka ve durmadan kendine “tarafsız ve demokrat” diyerek gerçeğini örtme çabalı gazeteler den birkaçı aynen alıp yayayınladı. Meyerlim: AKP taraftarlarına ateş açılıp 5 kişi öldürülmüş! Böylelikle PKK ifadesi de konulup olay etrafa saçıldı. Zaten, anti Kürt kafalı kitlesel oluşumu da belirli kesime de hitap edildi….

Oysa, başta bazı demokrat medya çok geçmeden konunun oluş şeklini en azından yayınlara sokup kocaman yalanlı provakasyonlara da yeniden “dikat” denildi! Suruçta tehtit edilen bir esnafa 3 gün durmadan baskı yapılyordu. İlgili gün aday AKP vekiliyle yeniden gidilir. Esnaf oy vermeyeceğini haykırınca, AKP çevreleri ateş açar! Ötekiler de karşılık verir. 2 kişi olay yerinde vurulur. Fakat, olayın acı olup gerçeği ürperten öteki gelişmesi pek söylenmek istenmez! 3 Yaralı HDP li hastanedeyken, hastane basılıp birisi bıçakla, ötekisi başına oksicen tüpüyle ve öteki de vurularak öldürülür. Nedense bu ayrıntı da pek söylenmedi. Tabipler birliği ile bazı doktorlar konu üzerinde açıklama yaparlar. Yandaş ve Havuz medya bunları söylemez. Aynen burada olayı yazıp AKP tarftarları kurşunlandı diyen gazetemiz de buna dahildir.

Şimdi, yayılan videyolar, Suruçta olup haber edilme şekleri bir araya korsanız, bu gerçekler neyi ifade eder? Üstelik, söylenen yalanların da oranı ortadayken, ta baştan seçim sonuçları ile sandıklar kuşkuları da yoğunken, tüm bu ağırlıklarla Türkiyenin seçimlerle rejim değişimi sürecini yasal olarak tamamlayacağı da eklenince, aklınıza ne gelir? Yoksa, buradaki bazı medya patronlarının hep uyardıkalrı gibi “Türkiyeye dokunma, bize yaptıklarıyla şükranlar dizip” bizi ilgilendirmezmi diğeceğiz! Sonra, benim karşılaştığım olay gibi: kahvedeki birisi eline aldığı bildik gazeteyle “sen ne diyon* Bak gazete bile benim dediğimi yazıyor” söyleyip resmi medya tekrarıyla Kürt düşmanlık öfkesini kusması karşılaşmasına dek ulaşırsınız. Nede olsa kocaman yalanlar eğer birilerine hoş geliyorsa, bu algı tamam olur.

Bunlar olmamış gibi de durmadan imamlar ile politikacılar da “Yalan söylemek en büyük günahtır, kimse yalan söylemesin* Bayram gününde bağışlayıcı ve afedici olun, tanrı bunu öyütlüyor” denmektedir. Oysa, dinin en önemli politik liderlerinin seçim meydanlarında dahi nedenli kocaman yalanlar söyledikleri de medyada sırıtıp, kitlesel karşılıkla da destekler uçuşmaktadır. K. Kıbrısta da bunları sırf çıkara dokunmasın diye de görmemezlikten gelelim.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin