Devlet kamuoyu oluşturma çalışmasından vazgeçmelidir – Alpay Durduran

2673

Demokrasi çoğulculuk demektir ve çoğulculuk olmadan insanlar yararını görmez. Halkın parasıyla çalışan devletin başındakiler birlik beraberlik yaratma çalışması yapmamakla görevlidir.

Geri kalmışlık cenderesindeki ülkelerde halkın devlet politikası olsun, her işi başı eğitimdir, önce zihniyeti değiştirmeliyiz gibi savlarla desteklendiği için devletin halkın ne düşünmesi gerektiğini belirlemeye çalışması çoğulculuğu ortadan kaldırır.

Siyasi yaşama bakıldığında da en büyük siyasi partinin devlet olduğu görülür. Doğal olarak da zaman içinde çok partili koalisyonlar ortaya çıkar. Amma bu çoğulculuk değildir. Eski muhalefet partilerini eriten ve devletin politikalarına boyun eğdiren statüko oluşturur.

Şimdiki durum da aynen bu tür statükodur. Halkın bunlar birbirine benzer, gelen gideni aratır veya hepsi yalancı demeleri bunun sonucudur. Görülür ki gerçekten kim ortaya atılırsa atılsın, amma dün başka şeyler söylerdin diye örneklerle suçlanmaktan kurtulamaz.

Halkı bundan sorumlu tutmanın bir anlamı olmaz, çünkü tün devlet gücü ve parası bu amaca ayrılmıştır. Birlik ve beraberliği sağladı diye övülenler aslında demokrasiyi felç etmeye muvaffak olmuş olabilir.

Kıbrıs sorunu örneği karşımızdadır. Annan planına bir taraf evet dedi ama diğer taraf hayır dedi ama cezalandırılan evet diyen oldu iddiası böyle bir örnektir. Türk tarafı cezalandırılmamıştır. Kıbrıs’ın AB üyeliği üye devletlerce onaylanmış ve ama görüşmelere Türk tarafının taş koyması nedeniyle anlaşma onaylanmamıştı. Onun için sonra onaylanıp referanduma gönderilmesi kararlaştırıldığından dolayı referanduma sunulan taslakta değişiklik yapılıp anlaşmayı ve Kıbrıs’ın AB üyeliğini kabul ediyorum şeklinde değişiklik yapılmıştı. Bu açıkça ortada idi ama sonradan gargaraya getirildi ve Türk tarafı cezalandırıldı inancı yaratıldı.

Sanki Kıbrıs AB üyesi olduktan sonra Türk tarafı Annan planına evet dedi diye AB üyesi yapılabilirmiş gibi halk bu cezalandırıldık yalanına inandırıldı.

Daha da önemlisi Türkiye cumhurbaşkanı dahil en yüksek yerlerden Rum tarafının Annan planını reddedeceğini saptadığımız, anketlerle tespit ettiğimiz için Türklere evet oyu verdirdik diye açıklama yaptırdıklarını da unutturdular. Unutmasak Annan planı oylamasının da bir dış ilişkiler manevrası olduğunu da bilirdik.

Şimdiki görüşmeler de ne yazık ki bir imaj yaratma yani görüşme istermiş gibi yapıp çözüm istermiş gibi yapmaktır. Ama görüşme için görüşme istemek suçlamasını diğer taraf için iddia etmek entrikası olmaktan öteye gitmez. Yani Rum tarafı görüşme için görüşme istermiş ama bu taraf onun için değil çözüm için istermiş.

Öyleyse görüşme öncesi atıp tutmak ne içindi derseniz arada kamuoyunu çözüme kalktılar diye kızdırmamayı da unutmazlar. Annan planı sırasında da unutmadılar idi. Hem görüşmeye giderler veya görüşmeye yollarlar hem de merak etmeyin kimse yerinden olmayacak derlerdi. Asker çekemeye de yer vermezler, güvenlikle ilgili önlemleri bekleyin derlerdi.

Kim ki çözüm olasılığına tepki gösterir ona dur yahu bakalım o konuları daha ele almadık demek alışkanlık haline gelmişti. Seçimlerin yaşandığı bir ülkede halka çözümün yararını anlatıp destek almak değil sakinleştirmek esas meşgale idi.

Annan haritasına karşı çıkanlara size bir karış toprak vermeden ve bir asker çekmeden bu görüşme dönemini atlatacağız demedi mi idik diye demeçler verdiklerini de anımsayın.

O kadar çok yalan söylerler ki adamları onları bizden iyi bilir diye bu konuda da yalan söyleyebileceklerini bilirler ve huzursuzluk yaşarlar. Biz de yalanlarını biliriz değerlendirme yaparken dikkate almalıyız.

Şunu da unutmamalıyız: çözüşme yapılırken sona doğru yaklaşıldığının işareti sanki kırsalda arsa veya şehit ailelerine arsa dağıtımı başlar. Nedenini anlarız. Arsa dağıtımı çözümü olanaksızlaştırmak için atılması gereken adımdır ya adımı atarasın arkasından alt yapısı arsa dağıtıldığı için hırlaşmalar da sürer gider. Çözüm isteyen böyle mi yapar!

Hala Annan planı zamanında yer kapmak için dağıtılan arsalara konut yapma yarışının eserleri terkedilmiş, bitirilmemiş olarak duruyor.

Devlet yasalarla düzenlenen işler yapar ve iyi niyet yerine yaptırım gücüne dayanır ama her zaman görülür ki insanların oluşturduğu toplumun ahlak düzeyi bir ülkede kişiye bırakılabilecek inisiyatiflerin değerini artırır. Yani bu kadar yalanın havada dolaştığı bir ülkede işler iyi gitmez.