Demokratikleşmemiş ülkede insan devletin hedefi olur – Alpay Durduran

688

Bir ara AKP bile devleti halkın hizmetçisi haline getirmek diye sloganlar kullanırdı. Siyasetçi popülist devletlerde insanın oyunu almak için ne gerekirse yapar. Ülkenin servetlerini yağmalamak ve yağmalattırmak ve gücünü yasaların üstüne çıkarmak için her kılığa girer. Onun için onların sözlerini gerçek anlamlarında anlamamak ve arkasındaki gerçek hedeflerini görmek için sürekleri olay ve olgularla denetlemek gerekir.

AKP’nin halkın hizmetçisi devlet veya sade hizmetçi devlet deyimini kullandığında halkın oyunu bir şekilde alabilene boyun eğen ve halkın laiklikle arası değilse dinci devlet kurmaya olanak sağlamak hedefiyle hareket ettiği ayan belli oldu.

Siyasete önem verenler her şeyden önce seçimin ne olduğunu ve ne olmaması gerektiğini anlaması ve halka bunu iyice öğretmesi gerekir. Gerekli çoğunluğu sağladın diye geriye kalan insanları sıfır sayarsan orada demokrasiyi seçimle katlettin demektir. Bunu anlamak için demokrasinin unsurlarını yani olmazsa olmazlarını bilmen gerekir. Yoksa seçilmiş diktatörler sana öğretir.

Demokrasi için kuvvetler ayrılığı şarttır. 1Başkanlık veya parlamenter fark etmez hukukun yetkilendirdiği kuvvete kimse etki edememelidir. 2Milletvekili partinin kurşun askeri değil halkın temsilcisi olmalıdır. 3Her milletvekili mecliste bir güç olmalı ve iktidar veya muhalefet ayrımı olmadan her milletvekili aynı olanaklardan yararlandırılmalıdır. 4Siyasi partiler güçleri oranında temsil edildiği için küçük partilerin muhalefet görevini yapabilmesine olanak verecek şekilde meclis çalışmaları düzenlenmelidir. 5Örneğin bütçe komitesinde başkanlık muhalefete verilmelidir. Avrupa Konseyi’nin demokratik parlamento kararına uygun düzenleme yapılmalıdır. 6Örneğin devletin tam olarak demokratikliğinin sağlanması için istihbarat örgütlerinin bile soruşturulmasına muhalefetin de katılması yetkisi olmalıdır.

Bizde Denktaş devrinde yasamanın, yargının ve savcılığın başı toplantılar yapar ve bunu överlerdi. Ama kuvvetler ayrılığını ihlal olarak görmezlerdi. Böyle olmamalıdır.

Yargı gecikmeden çalışmalıdır ve icra hızlı ve etkili işlemelidir.

Polis yargının gücüdür, kılıcıdır. Olmazsa adalet sakatlanır ve mahkeme kararları uygulanmaz olur. İcra yetkisi olan memurların çalışması, memur güvenliğinin dava edilmeye karşı bir zırh haline gelmemesinin sağlanması şarttır. Yoksa seçmen kendini zayıf görürü ve devlette arka arar.

Demokratik hukuk devletinin işleyebilmesi için gerekenlerin listesi daha uzar gider. En azından bir de bakan veya daha üst makamdan birilerinin suçlanıp cezalandırıldığını göreceğimiz kadar adalet işleyebilmelidir. Basında yer alan o kadar suçlayıcı haber arasında hala tek bir örnek çıkmaması yüz karamızdır. Anladık eskiden tek bir veremli görülmezdi ama şimdi onu da aştık. Dünyada ne varsa bizde de var. Hiç mi üst kademede suçlu barınmıyor! Halk mahkemesi kurun şaşıp kalacaksınız. Demek ki adalet sakattır.

Böyle bir devlette insanlar korkarak yaşarlar. Devletin işi gücü de korkuyu yaşatmaktır.

Kılıçtaroğlu bile devletini yabancılara şikâyet etme suçu işlemiş diye saldırıya uğradı ve ben öyle şey yapmam dedi. Saldırıya uğrayacağını beklerdim doğrusu çünkü Türkiye’de demagoji hat sayfadadır. Aynı zamanda Türkiyeliye sürekli yabancı düşmanlığından farksız derecede başka devletlere kuşku ile bakma düşüncesi pompalanır. Devletin kendini halkın nasıl düşünmesi gerektiğini düşünüyorsa o şekilde düşünmesini sağlamakla görevli olduğuna inandığı bir ülkedir. Toplum mühendisliği uygulama diye de tanımlarlar ama bunun tekeli de devlettedir, hatta iktidardadır çünkü siyasiler devlette çoğunluk oyuyla gelip iktidar olunca siyasi bir partinin koalisyonun eline düşer.

Hâlbuki Türkiye, BM’nin kurucu üyesidir. BM nezdinde oluşturulmuş organların kuruluş kurallarının onaylayıcısıdır. Avrupa Konseyinin üyesidir. Avrupa Birliğinin üyelik sürecini tamamlama aşamasındadır. IMF’nin ve Dünya Ticaret Örgütü’nün bile üyesidir. Hatta AİHM AAD gibi yargı organlarının da üyesi ve kararlarına uymayı kabul ettiği bir ortağıdır.

Yani Türkiye ülkesindeki insan hakları ihlalleri, demokrasi ve adalet sorunları ile ilgili olarak yurttaşlarına oralardan hak arama yetkisi vermiştir. Bu sadece bir yetki verme değil aynı zamanda görev vermedir. Çünkü Türkiye NATO dahil birçok kuruluşla dünyada bunları koruma görevi üstlenmiştir. Her ülkede demokratik hukuk devletinin kurulmasını ve geliştirilmesini kendine görev yapmıştır.

Bir Türkiyeli yalnız Türkiye’de değil tüm ülkelerde demokratik hukuk devletinin desteklenmesine yardımcı olmakla yükümlüdür. Kendi ülkesinin standardını yükseltmek için de çalışmak da en başta gelen yükümlülüğüdür.

Onun için Kılıçtaroğlu şikâyet etti diye değil şikâyet etmediyse eleştirilebilir.

Bizim mebuslar Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisine giderler ve buradaki hukuksuzlukları ve özgürlük kısıtlarını dile getirmezlerse saygı görmezler. Kimse kendilerini kınamaz ama bilirler ki özgürlüğün sakat olduğu ve milliyetçiliğin baskısının çok olduğu bir geri kalmış devletten gelen gariplerdirler.

İnsanlığını yaşamak isteyen devletini püskürtür ve hizmetine alır yoksa onun hizmetçisi olur ve seçilmişlere ne kadar yaranabilirse o kadar itibar görür.

Dünyanın en pahalı otomobil sürüş ehliyetini ödediği halde ödeyenlerin sayısını konuşup “benden neden bu kadar para alıyorsun” diye soranı olmayan bir ülkede devlet baştadır, siyasiler de halkı hizmetçi yapmıştır. Milletvekiline ve yukarısına dokunma, memura da onlar izin verirse dava açabil! Yani manzara açık değil mi?