yaklaşımlarÖzkan YıkıcıReferandum ve seçimler dünyasından! Türkiye, Bulgaristan ve Fransa – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Referandum ve seçimler dünyasından! Türkiye, Bulgaristan ve Fransa – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Garip bir ülkede yaşamanın, kendine has doğalığı ile çelişerek makale yazmanın gerçekliği ile konuların seçip, yorumluyorum. Öylesine kamuoyu oluşturulup, yayınla, konuşma çizgilerim şeklendi ki, bunalrla dolanıp, dolaşıp yeniden yazmanın da ötesine geçemiyoruz. İnsanlar bilseler de bunları gelecek dağarcıklarına sokulamıyor. Dış güçlerle içeleşip, işbirlikcilikle pay almanın kuluğunun rahatlığı ile sorunsuzca yaşanıyor. Herkes şunu kabulenip, konuşmuyor! Adamızda sömürgeciler vardır ve bunlar belirleyicidir. Onlarla kucak kucağa yaşayarak, paylarını alıp dağıtarak yaşamanın da kuraları kimine göre de gayet tatlı geldi. Onuniçin müşavir kesimine dokunulmuyor, yandaş olanı kolayca üst birokrat yapma ilkesi uygulanıyor, bile bile gasbedilen maların ganimetleşmesini içine sindirtip, tam aksi başkasının olduğunu konuşmak suç olduğu bir hukuk, kültür ve yaşam şekli oluşturduk. Bolca teşvikler dağıtıp, ama üretimin sıfırlanıp, turizmin kumarlaştığı gerçeklerle ekonomi oyunu oynuyoruz. Sömürgeciliğin, ilhakın “kurtarılma” olup kabulenme düşünce modelinin sonuçalrıyla uçuşup gidiyoruz. Sonu gelecek defaktolarla, bolca çeşitli insanlarla sosyolojik patlamaları düşünmeden de adanın kuzeğine dolduruyoruz. Bunların harcayacağı paralarla da işbirlikci burjuva olup yaşama devam etme peşinde hala sürdürülebilinir halde yaşanıyor. Sonrası mı; böylesi defaktosu değişen, rant ve yalan üstüne oturan yapıdan, güçlü muhalefetle değişim bekleme sürecinde de hep oyalandık.

Bu gerçeklerle de Kıbrıs sorununu da adeta ilhaklaşıp kurtarılmanın ilkeleriyle sürdürülme formuleriyle buna insani tuhaf damıtılma yaparak, yine sıçramaları başka güçlere brakıyoruz. Böylesi anlayış da dünyaya da aynen bakacağı için de başta içeleştiği Türkiye gerçeklerini dahi konuşmaktan kaçan, yanlışları çekinmeden öven ve ianılmaz alaka laflarla politikacı olmanın sonuçlarını da yaşıyoruz. Ozaman da dünyada olanlar burayı ırgalamaz! Yazdığın zaman da sayfayı çevirip okumazlar. Sadece kendi kendine moral veya konuşma mavzemesi veren konularla sınırlı kamuoyu bilincini de oluşturmuş olunur. Nitekim, Türkiyede dünyanın konuştuğu ve resmen kuşkularla izlediği Türkiye referandumu ki buda denemez, nelerin olduğunu dahi Kuzey Kıbrıs ahalisi bilmek istemez. Hem de politikasının işbirlikci çılgın yalakacılığına rağmen

İlgilenenler için ben de yine referandum ve sçimlerle alakalı, bizi ilgilendirilmesi gereken bölümlerle, dünyasal makalemi yine de yazıyorum.

Türkiyede artık referanduma günler kaldı! Aslında literatürdeki gibi olmayan anayasa referandumundan söz etiğimi de biliyorum. Çünkü, eyer denildiği gibi anayasa referandum olsaydı, baştan normal koşularda ve mümkün olduğu kadar demokratik dengeli ilkelerle yapılmaya çalışılacaktı! Oysa konu referandumla karşıt destek denklemli değil de resmen devlet gücüyle ötekiler ikilemli, hertürlü eşitsizlik boluğunda yaşanan referandum günlerinden geçiyoruz. Hayırın bedeli olup tutuklanmadan tutun, medyada yayınlanmama gerçekleri adeta olmazsa olmazlar haline geldi.

Sonuçta okuduğumuz zaman tek kişiyle gücün toplanması sonucu oluşacak anayasa değişim referandumu yapılıyor! Resmen herkesin birleştiği sonuç, rejimin evetle değişerek, birçok kurumun sıfırlanıp, tek elde gücün toplanacağı ve kuvetler ayrımının olmayacağı devlet yapısının hedeflendiği madelerle anlaşılmaktadır! Bunun elbet direk yansıması özellikle buraya da olacağı kesin. Ama burasını ilgilendirmezmiş!

Konuyla ilgili zaten bolca yeri geldikçe yazdık. Buradan da nifusun Y.65 cıvarında yurtaşımızın oy kulanacağını da ekleyerek, konunun önemini anlatmakla meşkul olduk. Ama tuhaf işbrlikciliğimiz dahi konuşmalarda hep yansıdı. Neymiş; “Kıbrısa hangi taraf çözüm getirecek” anlaşılmaz dalkavukcamızla önemli rejim değişim referandumunu, bizim hiçleşmemize özdeşleştirdik. Ozaman, kolay gelsin demenin ötesine söz söylemiyorum!

*****

Geçen yazılarımdan birisinde de yazım: Bulgaristan seçimleri içsel yönleriyle pek konuşulmazken, Türkiyenin karştırması ve kendine yakın DOST partisini desteklemesiyle, seçim sonucuna, yaratılan siyasal krizle sandığa yansıma merakıyla da Türkiye kamuoyunda, özellikle de belirli kesimde önemsenmeğe başlandı. Ortaya çıkan Balkan stratejik hedeflerle ve Bulgaristandaki Türk nifusa yaklaşımla yapılandırılan parti sonucu, Bulgaristan seçimlerinin pek de önemsenmeğen, yüzü, resmen bu krizlerle adeta merak edilen Türk seçmen seçkiyle değişik yön aldı..

Sonuçta seçim AKp Balkan defakto hegemonya stratejisinin başarısız olduğu sonucu çıktı. Desteklenip, Bulgaristan yönetimleriyle krizlere neden olan parti, barajı geçemiyerek vekilik alamadı. Bu durum bazı kesimelri sevince yöneltirken, AKp çevresi, sesizleşip, bunu iç politikada mavzeme olarak kulanamadığı için de bir esruman kaybetmiş oldu.

Bulgaristan aslında başta Kıbrıslı Türklerin ilgi göstermesi gerekirdi. Özellikle de alınan sonuçla, kendielrinin de nerede olduğunu anlamaları şart. Ama dedik ya: sömürgeciliği veya ilhakı normal siyasal görme duruşu hala bizde etkin. Tıpkı zamanında İngilizlerin adada kalmasını isteyip, işbiirlikcilik yapıldığı gibi. Ama bunlar vurgulanınca da birilerinin gururuna dokunup, tepki de alırız.

****

Yol gidrek Fransaya dek uzuyor. Fransada cumhurbaşkanı seçimi Nisan ayında birinci turla ve hemen Türkiyedeki anayasa referandum sonrası yapılacak. Klasik Fransa diyecem, ama demiyorum. Sosyalist partinin yaptığı en büyük kötülük, seçim sürecinde yaşanmakla geçiyor. Sosyalist parti sağın yapmadığı Neoliberaleşme ile sendikalara olmak üzere sol kuruluşlara vurduğu yıkım, şimdi seçimlerde yansıyor. Birinci turda faşist löpenin ilk sırada olduğu söylenirken, Sosyalist parti hükümetinde bulunup, Neoliebral politikaları yaptırtan ekonomi bakanı da bağımsız aday olarak ilk turdan ikinci tura kalıp, seçimi alma büyük olasılığa sahip olduğ Framsa sa seçimi, solun zayıflığı sırıtıyor. Sosyalist parti “hem de yönetimdeyken” gösterdiği aday dördüncü sırada görülüyor. Fransada ayrımlar aşırı sağ ve merkez sağ ikileminde ilk üçle şekileniyor. Fransız solunun en zayıf olduğu seçimler süreci yaşanıyor.

Klasik gösterge ise, Fransa seçimlerinde sosyal politikalar veya savaş karşıtlığı değil, yükselen faşist dalga ile göçmenlerin ne olacağı öncelik probagandaya oturdu. Daha da etkileyici tutum; Fransada kim olursa olsun, yetr ki Lopen kazanmasın desteği ile şimdiden dönen sosyalist adayın ikinci turda başkan olacağı anlaşılıyor. Fransada sınıfsal gerçeklik ve eşit paylaşımla sosyal haklar yerine, ırkçılığın ve faşist korkusuyla probagandalaşan seçim dönemi yaşanıyor. Tabi piskolojik korku örülmesi de işin cabasıdır.

Fransız seçimi, bir de yükselen faşist dalganın alacağı oy miktarıyla genel Avrupa durumuna yansıyışı da önemsenen öteki politik koşuldur. Şimdiden Fransa belli olan, solun seçimde başarılı olamayacağıdır. Sosyalist parti ise iktidardayken neoliebraleşmenin acı yüzleşmesiyle yaşıyor. Zaten, koltuktayken, Holandın aday olmamasının özünde yatan da bu! Tüm Sosyaldemokat Avrupa gerçeğinin acı oyunu neyazık ki Fransadda da yaşandı. Onuniçindir ki ratyo ve internet televizyonunda Sosyalist enternasyonale üye olan partileri epey terletip, gerçeklerle karşılaştırmağa çalışıyorum. Çünkü onlar hala refah devletli Sosyaldemokrat düşünce oluşuyla, ülke gerçeğindeki işbirlikcilik duruşlarının sorgusunu hala günümüze taşıyıp yapmadılar.

Tüm bu dünya gezişiyle, ülkemiz özneleştirmem üzerine bana eleştiri yapmak isteyenleri de mrakla bekliyorum. Her denilen yanına, okuyucunun da karşı görüşüyle, bende yazılarımı değiştirip, başka dil ile yazma kayışını da kimbilir, yaparım!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin