İptal edilen Girne II. bölge emirnamesinin düşündürdükleri – Halil Paşa

3518

UBP-DP Hükümeti, özellikle de Serdar Denktaş’ın ve önce vekillik sonra da müdürlük verdiği Türkmen’in, Bakanlar Kurulu Kararı ile “İyi İdare Yasası” gereği yapılan toplantılardaki vatandaşların hiçbir görüşüne itibar etmemiş olmaları…

Girne II. Bölge Emirnamesi’ni çıkarmakta ısrarcı davranmaları…

Çok katlı bir kısım katları kaçak olarak çıkan inşaatlardan dolayı yaşam kalitesi olumsuz etkilenen vatandaşların ve çevrecilerin örgütlenerek ses getirecek eylemlere imza atmaları…

Medyaya da yansıyan tartışmaların, gösterilerin, toplantıların ertesinde, son çare olarak vatandaşın olayı mahkemeye taşıması…

Ve nihayet mahkemenin önce ara emri ile Emirnameyi durdurması, kısa süre içerisinde de geçersiz kılan kararı…

Aslında süreç bu kadar basit gelişmedi ya…

***

Olayı ilk defa öğrenecek okur için bir daha baştan sararak, sorularla anlatmaya çalışacak olursak…

  • Örneğin Serdar Denktaş, gerek “İyi İdare Yasası” toplantılarında vatandaşın bilinçli karşı çıkışından habersiz miydi?
  • Ya da 5 belediye başkanının da Girne İkinci Bölge Emirnamesi’ne karşı çıkma gerekçelerinden bir haber miydi?
  • Şehir Planlama Dairesi Müdürü ve dairenin uzman kadroları tarafından yanlış mı bilgilendirilmişti?
  • Vatandaşın, belediye başkanlarının, konunun uzmanlarının sert muhalefetine karşı neden bu Emirname’nin çıkarılmasında ısrarcı oldu Serdar Denktaş?

Dikkatli okur, konuyla asıl ilgili olan “Dağlar Durur Drabez” sloganının mucidi bakanı bir tarafa ayırdığımı fark etmiştir sanırım…

Aslında basını yakından takip eden okurlar, Serdar Denktaş’ın Turizm ve Çevre Bakanlığı’nın işlerini de üstlenmiş durumda olduğunun farkında…

Öte yandan, Şehir Planlama Dairesi Müdür Vekili’nin, sırf bu emirname çıkmazdan önce neden Müdür ilan edildiği de bir vakıa. Önce vekil, sonra da müdür ilan olunan teknokratın, “İyi İdare Yasası” gereği yapılan toplantılarda, gerek meslektaşları, gerekse konunun uzmanı Şehir Plancıları, hatta Müteahhitler Birliği Başkanı ve nihayet çeşitli mesleklerden vatandaşlar tarafından eğitimine ve mesleğine saygısı gereği buna öncülük etmemesi istendiği de, bu satırların yazarının da şahit olduğu bir gerçeklik.

Diğer yanda ise, Emirname’nin; “İyi İdare Yasası” altında karşı çıkan vatandaştan ve 5 belediye başkanından adeta öç alırcasına bir gece yangından mal kaçırırcasına ilan edildiği de işin bir başka gerçeği ya…

Sonra vatandaş hukuka başvurdu ve mahkemenin iptal kararıyla davayı kazandı.

***

  • Şimdi ne yapacak mahkemenin bu kararı karşısında Sayın Denktaş ve Müdürü?
  • Örneğin Daire Müdürü arkadaşımız, bu mahkeme kararının öncesinde toplantılarda kendisine, Emirname’nin ilanı halinde bunca teknik, hukuki, sosyal ve siyasal sonuçlar doğuracak eleştirileri dinlemediği için, bir mevki uğruna düştüğü bu aciz durumdan kendisini nasıl kurtaracak?
  • Eğer bunu da sineye çekecekse, bu sineye çekiş, onu ve onun gibi, üçlü kararnameler ile müdürlük görevine getirilen pek çok bürokratın, cemaat indinde, aslında yasal ve mesleki olan görevlerini değil de, kendilerini bu göreve atayan siyasilere karşı “mesleki körlük” içerisine dahi girebilen, güvenilemeyecek kişiler olarak algılanmalarına yol açmayacak mı?

Bu arada Girne II. Bölge Emirnamesi kararı öncesinde, emirnamenin baş aktörü olduğu söylenen Serdar Denktaş’ın tüm emirnameleri iptal edeceği ve fasıl 96’ya döneceğine dair beyanatları, kendisini ziyarete giden Dikmen Belediye Başkanı ve çevreci hareket temsilcilerinin düşüncelerine katılmadığını vurgulayarak rahatsızlığını belirten ifadeleri, gerek medyada ve gerekse hafızlardaki tazeliğini korumakta.

Şimdi mahkemenin verdiği bu ret kararından sonra, Serdar Denktaş’ın aslında mahkemenin nasıl bir karar verebileceği konusunda yakın çevresi tarafından bilgilendirilmiş olabileceğini tahmin etmenin zor olmadığını söylemek mümkün müdür?

Bunun için kâhin olmaya gerek yok sanırım…

Emirnameyi hazırladığını iddia eden Müdür için bir şey yazmayacağım, çünkü “İyi İdare Yasası” gereği yapılan tüm toplantılara katıldım ve vatandaşın soruları karşısında ne denli aciz duruma düştüğüne şahitlik ettim. Konuşan vatandaşlardan bir teki bile onun düştüğü ya da düşürüldüğü durumda olmak istemediğini, bizzat çiçeği burnunda müdürün yüzüne karşı dillendirmekten çekinmemişti.

***

Şimdi bir an için iyi niyetimizi Serdar Denktaş’tan yana kullanalım ve onun bu konuda planı yapan Müdür ve kadroları tarafından doğru bilgilendirilmiş olmayabileceğini düşünelim…

Bir an için kentleşme konusunda uzman olmayan Serdar Denktaş’ın bu konuda “masum”olduğu konusunda kendimizi zorlayalım. Ve çıkarılan Emirname’yle ilgili, başta Şehir Plancısı, İnşaat Mühendisi, Mimar, ekonomist ve nihayet hukukçulardan görüş almış olabileceğini düşünelim.

Peki, mahkemenin bu kararıyla Serdar Denktaş, Emirname konusunda ısrar etmekle ne kadar hata yaptığının farkına varmış mıdır? Önce Vekil sonra Müdür olarak atadığı teknokratının ve bürokrat kadrolarının da vatandaşlarının önünde kendisini ne denli zora soktuğunu, siyasi saygınlığı konusunda ne denli aciz kıldığını, hatta “rant” vb. suçlamalara maruz bırakarak ne denli rencide etmiş olduğunu fark etmiş midir?

Bu durumda da: “Yanlış yaptım, özür dilerim. Şehir Planlama Dairesi’ne önce vekil sonra da Müdür tayin edilmesini sağladığım ol kişi ve dairedeki uzman kadroları beni ikaz etmeliydi ancak etmediler.

Beş Belediye Başkanının ve ‘İyi İdare Yasası’ altındaki toplantılarda bir vatandaşın bile sunulan emirnameye destek vermediğini bana söylemediler. Müdürü ve kadrosunu görevden alacağım…” mealinde bir demeç mi verecek?

Belli ki bunların hiçbirisi olmayacak…

Neden Kuzey Kıbrıs bu kadar çok kötü yönetiliyor? Neden şehirlerimiz plansız betonlaşmaya devam ediyor?

Neden Lefkoşa ve Girne sokakları çöp ve kanalizasyon kokmaya devam ediyor?

Neden dairelerde tanıdık bulamayınca işimizi seri bir şekilde halledemiyoruz?

Neden kentleşme-çevre-betonlaşma vb. konuları tartışmaya başladığımızda bunlarla birlikte, siyasetimizi ve bürokrasimizi sarıp sarmalamış “rant”, “biat kültürü”, “acizlik”, “sınırsız-bencillik”, “basiretsizlik” vb. kavramları da birlikte konuşmaya başlıyoruz?

***

Demem o ki;

Girne ya da Lefkoşa…

Plansız ve kirli görünümleri ve kanalizasyon ve de çöp kokulu sokak ve caddeleriyle içinde yaşadığımız, mahallelerimiz, kentlerimiz… Güney’e göre çok geri, düzensiz, plansız, az gelişmiş bu kirli coğrafyamız, siyasetimiz-bürokrasimiz ve teknokrasimiz ile cemaatimizin de aynasıdır ne yazık ki…

Hükümetin başı ile yardımcısının üç-beş kişi dediği çevrecileriyle olaydan zarar gören insanların çığlığı, bu adanın Kuzey yarısında cemaatimiz içerisindeki “umut-ışığı huzmelerinden” birkaçıdır.

Ne mutlu bana ki, 2016 yılının başından beridir o fedakâr-cesur-bilinçli-Kıbrıs sevdalısı insanlarla uzun zamandır birlikte bu mücadelenin içerisindeyim…

Bunlar bizim küçük cemaatimiz içerisinde yeni yeni gelişen sosyal hareketler…

Geliştiği, güçlendiği ölçüde demokrasiyi hazmetmeye de, demokratik olmaya da, bu coğrafyayı kısa süreli rant vb. çıkarlarımıza feda etmeyecek ve de kirletmeyecek kadar sevebileceğimizi de göstereceğiz. Ve ancak o zaman demokrasiyi hazmetmeye ve nihayet demokratik kültürü içselleştirmeye ve de cemaatten toplum olarak anılmaya hak kazanacağız.