yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKızıldere anısından, günümüz gelinen gerçeklerine – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kızıldere anısından, günümüz gelinen gerçeklerine – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yeni bir Kızıldere anısına ulaştık. Gençlik yaşanmışlık ile yaşlı gelinen kocaman bir süreç yaşandı. Kızıldere katliamı ile devrimcilerin dayanışmalarının ölüme dek göze alınmasını öğrenerek, sosyalist taşlanma düşüncesini yaşarken; şimdi Neoliberal tıkanış Kapitalizmin cenderesinde sol aşmaz tartışmasını yaşamak zorunda kalıyoruz! Kızıldere bize devrimci direniş ile sosyalist kardeşliğin önemli örneklemi olarak beynimizde kalırken; özelikle seksenler sonrası neden onca altüste karşın sosyalist hareketlerin gelişemediği öteki tartışma noktasında kendimi buldum. Geniş bir yaşamın birikimsel özneleri ile bu makalemi hem Kızılderede katledilen devrimcilerin anısına yazarken, sonradan solun düştüğü aşmazı da burada deyerlendirerek, geniş yaşamın zikzaklarında dolaşacam.

Kızıldere 30 Mart 1972 yılında yaşandı. Denizlerin idamını engelemek için, Mahir Çayan ve arkadaşları eylem düzenlerler! Kısıldıkları Kızıldere köyünde yıkık bir evde, Ordu tarafından katledildiler. Katledilerek onların sonlanacağını zanettiler. Oysa; Kızıldere katliamı direniş öyküsüne girip, senpatisi ile devrimci hareketlerin kitleseleşmesi ile sosyalist harket büyüdü! Kızılderede katledilen devrimciler daha sonra önderler olarak hep anıldı. Gereken yerde bulunup, gerekeni yaptıkları için de devrimci Türkiye tarihine yazıldı. Bunun sonuçları hala günümüzde de sürüyor. Hem de sosyalist hareketlerin oldukça cılız olan konumda dahi Kızıldere anılıyor ise, burada yaşanan pratiğin etkisinin yatsınamaz koşulu geçerlidir.

Kızıldere katliamı sonrası Yetmişler le birlikte devrimci hareketler kitleseleşti. Faşizme karşı önemli mücadeleler verildi. Bu durum 12 Eylül darbesine dek sürdü. Birçok Mahir Çayan idolojik etkenli hareket oluştu. Tüm bunlar yeni bir dönemle adeta savruldu. 12 Eylül darbesi ile hem askeri faşizmin solu ezme hareketi, hem de Türkiye dahil Kapitalist sistemin altüst yapılanma ile Neoliebraleşme döneme geçmesi ile örgütsel yenilen sol, yeniden toparlanamadı! Tartışılması gereken sonuç bu….

Genelikle devrimci hareketlerin cılız oluşu ve 12 Eylül tortuların çok ağır oluş sonucu, Türkiye tamamen yüzleşme yapamadı ve geçmişle doğrularla yanlışları bence tam sorgulayamadı! Devrimciliği belekten silme veya büyü

Tabu şeklinde algılayıp yüzleşme pek yapılamadı. Tabi ki Neoliebraleşen Türkiyede örgütlenememe ile yenilginin ağırlığı bu koşulları yarattı. Halbuki Latin Amerika solu daha ağır darbe yedi. Türkiyenin çok üstünde kayıp verildi! Yenilgilerin bedeli Türkiyeyle kıyaslanamaycak kadar fazla oldu. Onbinlerce ölüm ve kayıp verildi. Fakat Latin Amerika sosyalistleri toparlanmaya ve Neoliebral koşullara göre arayışlara girdiler. Üstelik; kendileriyle yüzleşme yanında darbenin de halk tarafından eleştirisel sorgulanmasını da yaptırmayı başardılar. Darbeci devletleri kendielri ile güç oranında yüzleşmeye zorladılar. Türkiyede ne toparlama oldu, nede tam anlamı ile yüzleşme yapılabilindi. Burada Türkiyede Seksenlerle gelişen Kürt politikasının da öteki çevrelerin milliyetcilik rüzgarına kapılmalarının da şöyle veya böyle katgısı oldu.

Aslında dünya solunun bence tartışması gerken önemli konu şu: Seksenlerle Kapitalist sistem Neoliberaleşme sürecine girdi. Bunu Yeni Sömürge ülkelerde askeri darbelerle geçirtirken, batıda ABD Reygın, İngiltere Teçirizimle yapılandırdı! Sovieytlerin de dağılması ile Emperyalist yapı siyasal bir kurumsalaşmayı daha rahat gerçekleştirdi. Tıkanış şurda; Seksenler sonrası sol neden toparlanıp seçenek oluşturamadı? Birbaşka bakışla; örgütsel yenilgi yaşayan devrimciler, yeni koşullara uygun niçin politik yapılanış gerçekleştiremediler? Kızıldereden günümüze bence tartışıp konuşmamız gereken soru bu! Üstelik işin şu önemli öteki gerçeği de varken; Marksis iktisatcılar tüm öngörülerinde haklı çıkarken, Neoliebral krizlerile birlikte tıkanışı görürken, siyasal alanda sosyalistler seçenek oluşturamadı!

Özelikle 98 Asya Kaplanları krizi ile Neoliebraleşme miyadını doldururken; peşpeşe gelen krizler yanında faşist ırkçı hareketler gelişirken, ezilenlerin cepesinde boşluk oluştu. Buda yoksul sınıfları deyim yerindeyse, “Faşist hareketlerin” kitlesel destekcisi haline getirildi! Bu gerçeklerin sorgulanması şart. Oluşan sosyal muhalefetlerin Sosyalist düşünceye kayamaması veya toplumsal öfkenin sola yönelmemesinin sorgusu yapılmalıdır. Örgütsel boşluk veya siyasal seçenek olmama basit olgular bu gerçekleri net olarak açıklayamıyor. Bence Neoliebraleşme olayında Emperyalistler kendilerince başarılı strateji ile sosyalistlerin seçeneksizleştirme başarısını yatsımamak gerekir!

Devrimciler iktisat alanındaki doğru yorumlama ile alternatif sunumları aynen siaysal örgütlenme ile mücadelede taşlandırılamadı! Böylesi eksik kalma olunca da hep geçmişle takılı acayip bir tutumlar döngüsüne hapsolmayı getirdi. Halbuki devrimcilerin siyasal örgütlenme yenilgileri yaşamalarına karşın, Emperyalist her dönemde kendilerine has yaratıcı düşüncelerle örgütlenip hep seçenek olarak sistemin karşısında durdular. Klasik sömürgecilik, Yeni Sömürgecilik gibi deyişken dönemlerde yenilgi ardından yeniden toparlama yaşanarak direnişe devam edildi! Oysa Neoliberaleşme süreçle sosyalistler resmen seçenek olma pratik meydanlarda yokturlar! Spontanel sosyal muhalefet çıkışları abartarak sosyalistleşmeler ise hep yanılgılarla geri tepti! Bu tarihsel gerçeği Kızıldere anısında yeniden devrimci tavırla ve geleceğe bakış arayışında konuşmak şart. Eyer konuşulmaz ve salt sol adına yapılanmalar oluşur ise, ozaman Avrupa sol partilerinin geldiği sistem içi ayarla adeta krizlerdeki kitlesel destek kazanmama yüzleşmesine geliriz. Hat da; Ortadoğu olaylarında Avrupa solunun sömüren efendileri ile bölgeye bakma tuhaflığı da oluşur. Boşuna zamanında Mısır Aktivistleri Avrupa sol partilerini kendi egemen güçleri ile birlikte sömürgeciliği savundukalrına dayir suçlamayı yapmadılar!

Yazıyı bitirmeden şu basit karıştırmaya yeniden birkaç kelime yazacam. Genelikle Hristiyan Marksislere Ortodoks lakapla konulan damga veya öteki benzer kesimlere verilen isimler bazen yerine oturur! Genelde çok kolaycılığa kaçılınır! Girişilen mücadelede eyer kazanırsan doğrusun, kaybedersen yanlıştır denilip ya hep kabul veya tümden ret etme hastalığı sosyalist hareketlerde de bolca vardır. Oysa girişilen siyasal mücadelede doğru tesbitler yapılıp, ülke analizi de net olarak gerçeklerle olsa da yine de örgütsel güç ile yerinde karar zayıflıkları her zaman kaybetmeyi getirir. Birçok sol kalkışı veya genel siyasal olayda bazen ufak teredüt veya hesap yanlışı ile gelinen aşamayı birden kaybetme noktasına gelindiği tarihte sıkca yaşandı. İran devrimi sırasında son halkada Halkın Fedayileri eyer kararsız kalıp parçalanmasaydı veya 12 Eylül darbesinde devrimci hareketler daha dikatli toparlanıp direniş olsaydı bugünü konuşmayacaktık. İrandaki kırılmanın Türkiyeye katgısı hiç yatsınılmasın! Ayni durum ispanya iç savaşında veya başka olaylarda da kritik aşamalardaki kırılmalar da sonuca önemli etki yaptı.Hat da; konuştuğumuz Kızıldere olayında muhtarın tavrı veya tüm yapının orda olma gibi olgular ters işleseydi şimdi başka şeyler konuşma durumunda olacaktık.

Siyasal görüş yanlışı ile siyasal yetersiz örgütlenme ile zamanındaki hata ayni değildir. Fakat sonuçları acı olur. Birçok İranlı öğrenciyle konuştum. İranlılara Halkın Fedayilerini sordum. Hat da Musatıkı da ekledim! Fedayileri nerede ise kimse bilmedi. Hat da Musadık da tuhaf geldi. Humeyni ve Şah Rızayı biliyorlar. Buda egemen güçlerin belek silme etkisinin de önemini bana yeniden gösterdi.

Kısaca; Kızıldereyi yeniden anarken, hep şu soruyu defalarca kendi kendime sordum: Neden Neoliebral döneminde sosyalist hareketler etken olamıyor? Ben bunun yanıtını pratik ile oluşan kriz dönemi koşulalrda tekrardan sorup, devrimci hareket olmayınca da krizlerde faşiznmin neyazık ki yükselişini görüyoruz!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin