iktibasçeviriYunanistan kaosta: Syriza’nın son hamlesi işe yarayacak mı? – Paul Mason
yazarın tüm yazıları:

Yunanistan kaosta: Syriza’nın son hamlesi işe yarayacak mı? – Paul Mason

Yeniçağ podcastını dinleyin

2Yunanlar Avroda kalmak için kemer sıkma yönünde oy kullanır ve Pazartesi günü her şey sona ererse, modern Avrupa’da iktidara gelen ilk sol parti başarısız olmuş sayılacak

Referandum çağrısı yaparak Syriza alacaklılar ile müzakerelerde elini güçlendirebilecek bir kumar oynadı. Fakat kurtarma programına uzatma verilmediği ve Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) acil durum fonları da bıçak sırtında olduğu için, bu hamlenin sonucu bu hafta bankaların tatil edilmesi ve ATM’lerden para çekmeye kısıtlama konması oldu.

Muhalefet ve iş dünyası ekonomik çöküş uyarısında bulunurken, “radikal sol koalisyon” anlamına gelen Syriza’yı gergin bir hafta bekliyor. 20 bin üyeli bu parti, Yunan toplumunun sol yarısını alacaklıları müzakereye zorlamak için yeterince uzun süre bir arada tutabilecek mi yoksa halk öfkesinin basıncı altında ezilip toz mu olacak? Öte yandan kazanırlarsa, Avrupa’daki kemer sıkma karşıtları tarafından kahraman olarak görülecekler.

Fakat kazansın ya da kaybetsin, Syriza iktidarı, bırakın ılımlı Marksizm içinde alt kategoriler olduğundan habersiz insanları, Yunanistan’ı tanımayan insanlar için bile okunması zor ve henüz bitmemiş bir deneyim.

Kemer sıkma politikaları ile Yunanistan hummalı bir hal aldı. Atina şu anda terden yapış yapış; her kamusal alan hormonal gerilimle ve siyasi anlaşmazlıkla dolu. Sabah ekmek aldığınız fırın bile. Politika zalim. Geçtiğimiz hafta eli sopalı anarşist gençler, bedava girmeleri gerektiğini düşündükleri bir müzik festivalinde onlardan para almaya çalışan solcu bir antikapitalist parti olan Antarsya’nın merkezine saldırdı.

Bohem Exarchia mahallesinde, siyahlar içindeki 15’lik gençler, Cumartesi gecesi tamamı bohem kafe müşterileri ile dolu olan bir sokağı sırf olay çıkarmış olmak için Molotof kokteylleri ile ve çöpleri yakarak ayağa kaldırdılar.

Kısacası Atina kendini göstermeye dönük gösterişli eylemler için bir sahne halini almış durumda: arada bir patlak veren olaylar, kamusal öpüşmeler, sokak tiyatroları ve kötü kaykaycılar… Huxley’in bir zamanlar Şangay için kullandığı ifade ile, “kapağı açılmış yaşam” ve aynı sebeplerle: “çok fazla yaşam, dikkatle kanalize edilmiş, öylesine hızlı ve güçlü akan…”

Durham Üniversitesi’nde 2008’den bu yana tekrarlanan ayaklanmaların etkisi üzerine çalışmış bir coğrafyacı olan Antonis Vradis, gençlik ağlarının Avrupa Merkez Bankası ile bu haftaki kopuşa nasıl hazırlandığını anlatıyor: “Borçlu hale getiremeyeceğiniz yapılar inşa ediyorlar. Kendi kendine örgütlenen klinikler, sosyal merkezler görüyorsunuz her yanda. Bunlar, ayakta kalmalarını sağlayacak yapılar.”

Vradis ile Exarchia meydanının köşesindeki bir kafede buluştum. Şimdi virane haldeki binanın bir Bauhaus baş eseri olduğunu söyledi. Daha da önemlisi, İngilizlere karşı 1944 ayaklanmasında komünistler çatıya keskin nişancılar yerleştirmiş.

Burada yaşayan gençlerin aklı, daima bir parça geçmiştedir. Exarchia veya Syntagma’dan veya meclisin yanından Alexis Tsipras’ın şimdi oturduğu başbakanlık konutuna ilerlerken direnişçilerin öldüğü; 1974’te öğrencilerin bir tankı durdurduğu yeri görebiliyorlar.

2011’de meclisin önüne kamp kuran gençleri radikalize eden manzara işte buydu. Birçok yabancı gazetecinin görmediği bir hareket örgütlediler: şehir boyunca küçük meydanlarda ve kenar mahallelerde genç annelerin, mültecilerin ve öfkeli emeklilerin sözlerini söyleyebildikleri yerel meclisler. Komünistler bu yerel meclisleri kötülediler; sosyalistler dağıtmak için polis gönderdiler; Tsipras’ın ofis penceresinden bakıp “bu insanlar bizi iktidara getirecek” dediği söylenir.

Fakat Syriza farklı. Syriza sosyalizmin kızılı, ekolojinin yeşili ve feminizmin morundan oluşan renkleri ile bir koalisyon. Fakat esas olarak kızıl. Batıdaki komünist partilerin Moskova yerine parlamenter demokrasiye sadık olduklarını açıkladıkları dönemde Avro komünizmden doğdu. En etkili aktivistleri 50 yaş ve üstüydü: Karl Marx’ın Kapital’inin üç cildini, Grundrisse’i, Artı Değer Teorileri’ni ve Friedrich Engels’in Anti-Dühring’ini okumuş insanlar. Bunların çoğu şu an vekil veya özel danışman: onları Exarchia ve Plaka’daki radikallerin gittiği barlarda veya kafelerde toplaşmış görebilirsiniz.

Yunan solcularının bu jenerasyonun izolasyonu nasıl kırdığı meselesi, akademik ilgiden daha fazlasını hak ediyor. Modern tarihte ilk kez, küresel finans sistemine karşı koyan ve bunu özel bir beceriyle yapan bir hükümet kurmayı başardılar.

Güçleri 2008 ve 2011 gençlik ayaklanmalarının önemini anlamış olmalarından geliyordu. Bazıları Syntagma meydanına kendi çadırlarını götürdü ve orada gazlandı. Fakat süreç içinde, parti daha resmi ve dayanıklı bir şey inşa etti.

Zayıflıkları Nicos Poulantzas ile başlamış gibi görünüyor. Poulantzas, kapitalist devletin doğası konusunda 1969’da Ed Miliband’ın babası Ralph ile tartışan yeni sol bir Yunan aydındı. Miliband devletin “kapitalist” olduğunu çünkü iş elitleri tarafından şahsen kontrol edildiğini söyledi. Poulantzas ise devletin yapısal olarak kapitalist olduğunu, bireylerin isteklerinden bağımsız olduğunu söyledi.

Poulantzas 1970’lerde Yunan solu için ikili bir strateji geliştirdi: öncelikle devleti toplumsal hareketlerle çevirme ki bu hareketler hiçbir partinin kontrolünde olmayacak ve halk demokrasisini ifade edeceklerdi. Ve aynı zamanda, devlete girmek, onu demokratikleştirmek ve sosyal adalet amacıyla kullanmak. Poulantzas 1979’da kendisini öldürdü fakat fikirleri Syriza öncülü örgüte yön verdi. Şimdi pek kimse hatırlamaz ama partinin öncülü Synaspismos, 1988’de muhafazakarlarla kısa süren bir koalisyon hükümeti ve ardından bir ulusal hükümet kurmuştu.

Seçim zaferine giden yolda Syriza, Poulantzas’ın devlet üzerinden ilerleme stratejisini hayata geçirme fırsatı yakaladı: Avrupa seçimlerini ve tecrübeli bir muhalif olan Rena Dourou’yu aday gösterdiği hayati önemdeki Attica bölgesi seçimlerini kazandı. Ardından iktidara da geldi fakat bu sefer iş farklıydı.

Tsipras Maximos Mansion’u, yani başbakanlık konutunu devraldığında, giden hükümet tüm bilgisayarları ve sabunları götürmüştü. Şimdi sabun var, bilgisayar da var ama güvenlik sebepleriyle Wi-Fi yok. Tsipras mermer salonun bir ucundan işlerini yürütüyor; diğer uçta da kabine odası var. Bodrumda ise güvenli toplantı odaları ve ofisler var. Hafta sonunda sık sık yerde emekleyen bir çocuk bulabilirsiniz. Tören korumaları, foto muhabirleri ve silahlı korumaların yanında, beyaz tunikleri içinde, dar bir terasta freddo-cappuccino içerler.

İktidardaki Syriza, Yunan devletinin hiç tahmin edilmeyen sırrını keşfetti: Oligarklar olmadan, bu devletin elinden hiçbir iş gelmiyordu. Eski partiler işlerini yürütmek için patronaj ilişkilerine o derece bağımlıydı ki, sivil kamu hizmetlerine veya bağımsız düzenleyicilerin ve Britanya gibi bir ülkede normal olan özerk kuruluşların sağladığı darbe yumuşatıcılara neredeyse hiç ihtiyaç duymuyorlardı. Britanya’da olsa bir düzenleyici kuruma bırakılacak olan, ancak Yunanistan’da devlet bakanı Nikos Pappas’a kalan, devlet televizyonunun yeni patronunun kim olacağı gibi saçmalık ölçüsünde ayrıntılı kararlarla karşılaşan bakanlar gördüm. Maliye bakanı Yanis Varoufakis düzenli olarak kendi basın bildirilerini yayınlıyor: Syriza’dan atanmış basın görevlileri olsa da Yunan devletinin basın görevlileri neredeyse hiç karışmıyor.

Yunanistan başbakan yardımcısı Yannis Dragasakis, birçok yönden Syriza’nın uzun vadeli hayallerinin cisimleşmiş hali. Danışman ekibi, toplumsal hareketler ağından yükselen “yataycı” gündemle uyumlu; temel arzusu teşvik ettikleri 70 küsur küçük ölçekli ekonomik deneyi (yerel para birimleri, dağlarda Wi-Fi ağları, üretici kooperatifleri) desteklemek olan insanları içeriyor.

Fakat Dragasakis’e “işler” verilmiş: hükümeti idare etme işi, bankacılık sistemindeki yangını söndürme işi, devlet enerji şirketini düze koyma işi. Bakanlığının bir girişimcilik ve deneysel projeler dalgası başlatacağını umanlar beklemek zorunda.

Şu an belki de Yunan gazeteciliğindeki en zorlu iş, Syriza’nın gazetesi Avgi için çalışmak. Günlük bir gazete, grafik tasarımı profesyonel hazırlanıyor ancak sıkıntı içinde çünkü hiç kimse parti çizgisini mi izlemek gerekiyor yoksa kitle tabanının sesi mi olmak lazım karar veremiyor. Bu mesele Tsipras’ın da başına bela. Yazı işleri müdürü Giorgos Kiritsis ile buluştuğumda, etrafı, neredeyse sembolik biçimde, solan gazete kağıtları ve eski posterlerle doluydu. Art arda sigara yaktı ve birinin üzerinde kendi suratı olan bir 50.000 drahmalık banknot resmi paylaştığı bir Facebook sayfası açtı.

Yunanistan temerrüde düşerse 50.000 drahmanın değeri ne olur kimse bilmiyor ama Kiritsis ve arkadaşları aylardır Syriza’nın temel ikilemi ile yüz yüzeler. Yani bir koalisyon olmak – drahma banknotunun gerçek olmasını isteyen, sert, Moskova yanlısı sol; Avro içinde kalıp kemer sıkma politikalarından kurtulmak isteyen Tsipras çevresindeki bir merkez ve ne olursa olsun kreditörlerle anlaşmaya varılmasını isteyen eski sosyal demokratlar.

Tsipras, özgün stratejisinin – hiç ulaşılabilecekmiş gibi görünmeyen bir anlaşmanın ince ayrıntılarını müzakere ederken alacaklılara ödeme yapmaya devam etmek – sonuç vermediğine 4 Haziran’a kadar ikna olmamıştı. İşte bu noktada Syriza içindeki güçler sola doğru meyletti ve troyka (AMB, IMF ve Avrupa Komisyonu) stratejisi (ki daima Syriza’yı bölmek ve Tsipras’ı ve ılımlılarını merkez partilerle bir koalisyona zorlamak olmuştur) paçavraya döndü.

Bankalar kapalı durumda ve referandum beklemede iken Syriza için nihai soru şu: şimdi bir “hareket” olarak davranabilir mi? İktidara toplumsal hareketlerin sırtında geldi fakat, İspanya’daki Podemos veya İrlanda’daki Sinn Féin’in tersine, kendisi asla bir kitlesel hareket olmadı.

Kuzey Atina’daki bir orta sınıf mahallesi olan Chalandri’de, belediye başkanı Simos Roussos, referandumu örgütlemek ve aynı zamanda yerel yönetim makinesini işler durumda tutmak zorunda. Roussos Syriza ile Antarsya partisinin ortak adayı olarak seçilmişti. Bana belediye meclisinin gaz tedarikçisinin Pazartesi günü hizmet vermeyi reddettiğini söylüyor. Ödeme almayacağı gerekçesiyle değil, Syriza’nın yaptığı şeyi beğenmediği için.

Öğleden sonra, meclis tarafından işletilen ve resmi görevli doktorların ve psikiyatrların yerini bir gönüllüler ekibine bıraktığı bir klinikte buluştuk. Bu şekilde işletilmesinin sebebi önceki hükümet dönemindeki kemer sıkma politikaları yüzünden kliniğin maaşlı çalışan istihdam edememesi. Gönüllüler arasında doktorlar, psikologlar ve vasıflı eczacılar var ama onları bağışlanan ilaçları elle ayırırken buldum. Son kullanma tarihlerini not ediyorlar, hapları sayıyorlar ve sınıflandırıyorlardı. İşte burası Syriza’nın kitle tabanı, ama Syriza değil.

Syriza bir hareket olmadan önce hep parti idi. Referandum çağrısı yapıldığından bu yana açıklanan anket sonuçlarına göre halen kitlesel desteğe sahip. Henüz cevabı olmayan soru ise Yunan toplumunun sol yarısını bu haftaki kaostan parçalanmadan çıkarabilecek mi?

Klinikteki görevlilerden biri olan Nineta bana insanların korktuğunu ama kendisinin sonuna kadar Syriza’nın arkasında olduğunu söylüyor. Korkunun ilacı dayanışmadır, diyor. Ama bankalar kapalı kalmaya devam ederse ayakta kalmak için ne kadar dayanışma gerekecek, kimse bunu bilmiyor.

Çeviri: Serap Güneş

https://dunyadanceviri.wordpress.com/2015/07/01/yunanistan-kaosta-syrizanin-son-hamlesi-ise-yarayacak-mi-paul-mason/

29 Haziran 2015

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
218AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin