yaklaşımlarHalil PaşaLefkoşa Belediyesi seçimleri üzerine - Halil Paşa
yazarın tüm yazıları:

Lefkoşa Belediyesi seçimleri üzerine – Halil Paşa

Yeniçağ podcastını dinleyin

Lefkoşa Belediyesi seçimleri sona erdi.

Kendimi en azından seçim sonuçlarını belki biraz da çevremden gelen (aslında pek de ısrarcı ve aşırı olmasa da) talepler nedeniyle erken olacak ama olabildiğince kısa bir yazıyla, söylediklerim de kendimi bağlayacak şekilde değerlendirmek istiyorum.

***

Benim de seçim süresi boyunca destek olduğum Murat Kanatlı; Belediye Başkanlığı için aldığı 327 mühürle %1.62’de kaldı.

Ancak basına belediye başkanlığı üzerinden yansıyan YKP oyları, belediye meclisi üyeliklerinde katlanarak arttı.

Belediye Meclisi üyeliklerinde ise seçmen sayısından farklı olarak, 266808 oy kullanıldı (*); Buna göre YKP Belediye Meclisinde %3,54 oy aldı;

Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı oy dağılımları ve yüzdelikleri şöyle gerçekleşti:

CTP – 94671 – % 35,48

UBP – 72226 – % 27,07

DP – 53125 – % 19,91

TDP – 35559 – % 13,33

YKP – 9458 – % 3,54

Bğm.1 – 1153 – % 0,43 (Merter Refikoğlu)

Bğm.2 – 616 – % 0,23 (Görkem Eylem)

TDP’den Özmen Birinci yaklaşık %5 oy oranıyla 2,714 oy ile seçildi…

Buna göre eğer % 1,5 gibi bir oy artışı ile YKP’nin de 1 Belediye Meclisi üyesi çıkarması mümkün olabilirdi.

Olmadı…

Gerçek şu ki; bizim dışımızda sayıları bir elin parmaklarını aşmayan dostlarımız dışında, hiçbir dostumuz, ortaya koyduğumuz düşünceleri sempatiyle karşılamanın ötesinde, bize, ne seçimlerin öncesinde oy vereceğini, ne de sonrasında oy verdiğini açık yüreklilikle söylemedi. Şimdi YKP neden az oy almış diye “derin siyasi tahlillere” girişiyorlar!..

Bize yakın duran ve oy vermeyen onlarca kişiyle bire bir konuştum. Ya akrabası, ya da meslektaşı olduğu için karşı tarafa oy verdiklerini söylediler.

Ancak ben yine de etrafa “radikal solcu” olduğunu endam-ı arz eyleyen birçok tanıdığın, başkanlık seçimlerinde “kazanacak aday”a oy verdiklerini biliyorum.

“İsyanımız İşgale” diye fotoğrafı kitabına kapak yapmış. Sonra da kazanacak olan başkan adayına oy vereceğini açıklamış. Yetmemiş her “sol” ademin böyle yapması gerektiği konusunda bir de vaaz vermiş.”

Bizim sol kültürümüz bu kadar işte…

Bunu neresinden tutup da eleştireyim?

İlk anda aklımda yer etmiş yorumuma gelince:

1. Geçtiğimiz Lefkoşa belediyesi seçimlerine göre toplamda artan seçmen sayısına rağmen, 515 daha az kişi sandığa gitti. 2010’da UBP ve DP’nin toplam 11.162 oyu ile başkan seçilen Cemal’ın aldığı oylar, 2013’deki DP ile CTP’nin toplam oylarının (9647 oy) üzerindeydi.

2. CTP bir önceki seçimden 38 oy daha çok aldı ancak katılım oranındaki düşüş ve UBP’nin hem küskünleri, hem de DP ile iki cephede süren kıyasıya rekabeti nedeniyle seçimi açık ara önde bitirdi.

3. Oylarında önemli bir artış olmamakla birlikte, CTP, üç yıl önceki belediye seçimlerinde kendisine oy verenleri tam kadro sandık başına götürebilmesi seçimi almasında diğer en önemli etken oldu.

4. Beni ilgilendiren esas olarak seçmenin ezberine kazınmış seçimlerin müdavimi statükonun dört siyasal partisinin dışında kalan solun, önceki ve son seçimler boyunca göstermiş olduğu performanstır ki; buna göre 2010’da KSP 124 oy almıştı. Son seçimde KSP 67 oy alırken yıllar sonra seçime yeniden giren YKP de 327 oyda kalmıştır.

5. Bu kez sadece KSP değil ancak YKP de radyo, tv ve gazetelerde görüş bildirmiş, binlerce bildiri dağıtmış ve Kıbrıs sol tarihinde ilk defa Askersiz Lefkoşa’nın yanı sıra Feminist, Ekolojist bir siyaset ve yerel yönetimlerde dünyada örnekleri daha yeni görülen “Katılımcı Demokrasi” ve “Katılımcı Bütçe” projesini dillendirmiştir. Kötümser bir bakışla YKP’nin aldığı oylar düşük olsa da, iyimser bir bakışla Kıbrıslıtürkler arasında “radikal sol” diye tanımlanabilecek siyasetin, bir önceki seçimlere göre siyasal söylemlerinin ve düşüncelerinin kamuoyunda sempatiyle karşılandığı ve oylarını üç misline çıkardığı da söylenebilir.

6. Öte yandan Belediye Meclisi üyeliğine radikal sol’u temsilen tam kadroyla katılan tek siyasal parti YKP’nin aldığı oy oranı %3.54’tür ve diğer AB üyesi ülkelerin radikal sol partilerine bakıldığında azımsanacak bir oy oranı değildir.

7. Bence yakın zamanda radikal sol’un belediye başkanlığı adaylığının siyasal propaganda avantajı sağlamasına karşın, içerisinden bir kişiyi olsun belediye meclisi üyesi yapması mümkündür. Ama şimdi az oy alması ve seçilmeyişi, elbette aynı minvalde söylemlere başvuranların, Türkiye solunun 78’den kalma bulaşıcı hastalıklarından mütevellit “bölünerek çoğalacağını sanma” paradoksu ile de ilgilidir.

Buna rağmen Lefkoşa belediyesi seçimlerinin bir yıl sonra yenileneceği düşünüldüğünde, bu süre zarfında statüko dışı solda “bölünerek çoğalma” hastalığının kronikleşmesi engellendiği ölçüde YKP’nin meclise üye göndermesi hiç de uzak ihtimal değildir.

***

Bir de YKP’ne daha uzun dönem makus talihini yenemeyeceği ve seçimlerin “siyasi ahlaksızlık” hanesine yazılan olayların da “anılmadan geçilememesi” kanaatindeyim…

Nitekim oy almak için kapı-kapı “emtia” dağıtımına çıkanların, hem fotoğraf karelerine düşen görüntülerinde ve hem de bunların sayısında 2013 yerel seçimlerinde misliyle artış oldu.

Partili ve/veya taşeron kişilerin facebook sayfalarında ekranlara yansıyan fotoğrafları eşliğinde karşılıklı suçlamalar da gırla gitti.

Solda olmak; böyle “allingirli” işlere bulaşmamaktır elbette.

Dahası her türlü yüz kızartıcı, siyasi etik’e aykırı, rakibe çelme atmayı, pusu kurmayı dışlayan şeffaf ve haksız rekabet’in olamayacağı bir seçim atmosferini olanaklı kılmaktır.

Bu nedenle partilerin ve klişilerin siyasi düşüncelerinin, alınan oylara bağlı olarak,

az alınan oy alan= siyasi fikirleri itibarsız örgüt ve kişiler

basit çıkarsamalarıyla toplumun siyasal yaşamında seçimlerde ya da söylemlerde azınlıkta olmanın küçümseneceği bir atmosferin yaratılması da sol geleneğimizin cahiliye döneminde öne çıkmış bir geleneğidir diye düşünmekteyim…

TDP’ni; UBP-DP’den “daha tehlikeli” ilan eden, 112 mi yoksa 113 kişi mi katıldı diye mitingini alaya alan, “solcular”a şahit oldum seçimin son günlerinde. Bu küçümsemeye katılanlardan birisi ne yazıktır ki en çok oyu alarak meclis üyesi seçildi. Daha dün siyasi hakarette bulunduğu partiye mensup kişilerle UBP’ne karşı oturup dayanışacaklarmış…

Düşündükçe midem bulanıyor…

Ne mutlu bana ki, gençliğimden, taa üniversiteli yıllarımdan beridir böyle “safça” ve fakat hep “yenilgilerle” dolu bir siyasi yaşamım oldu.

Ve hala bir avuç gençle, değişen dünyamızda, yeniden ve hem de başka şehirlerde denenmiş, dünya solu’na yeni kavramlar olarak katılan; “katılımcı demokrasi”, “katılımcı bütçe”, “LBTQ bireylerin hakları”, “erkek şiddetine karşı kadın sığınma evleri” “kamusal kreş” vb. ile adanın Kuzeyinde parti politikası olarak içselleştirilmiş “Askersiz Lefkoşa” mottosu ile söylemlerimizi bir kez daha yaygın olarak anlatma imkanı bulduk.

Gerçi bunların hiçbirisi de seçimde YKP’ne fazladan bir oy getirmedi.

Kim olsa buna üzülürdü ve elbette ben de üzüldüm.

Ama siyaset de böyle acımasız bir şeydir işte… Üzülüp de bir köşede salt facebook lafazanlığı yapmaya benzemez.

YKP’nin düşünceleri, evvelki bir çok söylemi gibi, kendi dışındaki örgüt ve siyasal partiler tarafından benimseninceye kadar, aldığı ve alacağı oy oranlarına bakmaksızın inandığı siyasal düşğünce ve söylemlerinden vazgeçmeyeceği, “Talimatla Yönetilmeye Hayır”, Bu Memleket Bizim, Biz Yöneteceğiz”, Kibris Cumhuriyeti haklarından kaynaklı “Kırmızı Pasaport” gibi öncellerinden de anlaşılmıyor mu?.

YKP’nin bundan sonra da, elbette gücü ve etkisi oranında, daha pek çok benzer siyasal düşüncelerin öncüsü olmaya devam edeceğini düşünüyorum.

Alınan oylara bakarak, rakamların mantığına saplanarak bilgiç ve mütebessim bir edayla YKP ve genç yöneticilerinin (kimsenin YKP’nin ortaya koyduğu siyasal düşüncelerini eleştirdiği yok-hp) çabalarını değersizleştirmeye çalışanlara hem acıyor, hem de kızıyorum. Seçimlerde ortalıkta görünmeyen bu aşina “solcuların”, ortaya konan düşünceler, yapılan çalışmalar konusunda tek bir laf etmeden, şimdi alınan oy’un sayısına saplanarak, ne kadar olumsuz ve aşağılayıcı laf varsa sayıp dökmesi, hele bunu da “solda birlik” adına yaptıklarını ilan etmeleri nihayet facebook’larda birbirlerini “like”layarak siyasi düşünce ürettiklerini sanmaları…

Bunlara rağmen dilerim bu adada YKP’nin siyasi sesi çıkmaya devam eder.

Çünkü benim gözümde YKP hareketinin ifade ettiği siyasal düşünceler, kaynağını, kimliklerden değil, evrensellikten almaktadır…

***

Yine YKP adına teşekkür borçlu olduğumuzu düşündüğüm gazeteler de var…

Bu defa sayfalarında YKP’ne de yer verdiler.

Uzun zamandır bana, yazılarıma, tek kelimelik sansür dahi uygulamayan, düşüncelerimi olabildiğince ve özgürce ifade etme imkanını veren Havadis gazetesini, yönetici ve yazarlarını burada isimlerini öne çıkararak anmak zorundayım.

Afrika ve Kıbrıslı gazeteleriyle, isimlerini açıklarsam kendilerine “zararımın” dokunabileceğinden çekindiğim yazar, televizyoncu ve gazeteci arkadaşlarıma da burada teşekkür ederim.

YKP’nin siyasal düşüncelerini ifade etmelerine hepsi de teker teker “basın özgürlüğü” adına olabildiğince omuz verdiler.

Ne mutlu onlara…

***

Laf her zaman uzar. Bu nedenle de bazen uzun bazen bir nefeslik de olsa “mola” vardır.

Bu partiyi seçimlere sürükleyen ve yepyeni bir dinamiz kazanmasına öncülük eden gençler, kendilerine ve başkalarına “Bir Başka Lefkoşa Mümkün” dışında başka bir şey vaat etmedikleri YKP seçim propagandası boyunca çok yoruldular.

Şimdi yazıya da, söze de, siyasetin gerdiği bedenimize de bir nefeslik mola verme zamanı…

Ama biliyorum ki bu partinin gençleri benden çok hızlılar.

Ve seçimlerde aldıkları mütevazi oyların karşılığında, kendilerine oy verenleri pişman etmeyecek şekilde, belediye meclisi toplantılarının yakın ve gönüllü takipçisi olmaya hazırlanıyorlar.

Hem “bakalım o zaman meydandaki o “daha tehlikeli” olarak ilan ettikleri ve “112 miydi, yoksa 113 müydü sayıları?” diyerek gösteri yaparken alaya alıp aşağıladıkları insanların yüzüne, özür dilemeden hangi sahte siyasi maskeyi takıp bakacaklar?

“Zaman her şeyin ilacıdır…”

Hayatlarımızın bir kısmını bizden koparıp götürse de…

Ama kişiden geriye kalan en büyük insanlık mirası da…

Ya çoğunluğun ortasında yaşamın kolay yalanı-dolanıdır…

Ya da azınlığın rüzgara karşı asıldığı insanlık halleri…

Aslında bu son cümleden hareketle seçimlerin hay-huy’u içerisinde ve “aman Gadri’ye ver da oylar bölünmesin” girdabına sıkıştırılmaya çalışan bir arkadaşın akılmda kalan cevabı, anlatmak istediklerimi seçimleri biraz da “t”ye alarak ışık tutuyordu.

“Murat Kanatlı’ya oy vermeyeceğim… Çünkü devrim yapasım yok…”

***

(*) LTB seçimlerinde Belediye Meclis üyesi adayları 15 olduğu için karma oylar ya da mühürlerde bir seçmen Başkanlık’tan farklı olarak 15 oy kullanabildi.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin