arşivSaid İlhanAYNI MAHALLENİN ÇOCUKLARI OYUNDA! - Said İlhan
yazarın tüm yazıları:

AYNI MAHALLENİN ÇOCUKLARI OYUNDA! – Said İlhan

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son yazımız “Isıtılan sularda yüzmek!” idi… sonraki hafta ise devamı “Hak Edil(mey)en Çarpıcı Durum” başlığıyla yazıldı ancak iletilmesi gecikince bir yerde kazaya uğradı! Kendi evinde iç sorunlarını halledemeyenlerin dış alanda, savaş tamtamları arasında çözümler üretmesinin imkansızlığını vurgulamaya çalışmıştık. Batılı sanayileşmiş ülkelerin çıkarlarına alet olanlar, tabii ki bunun da bir sınırı var, onların stratejilerini korurken göz yummasıyla meydanda “at” oynatır görünümü yaşanır. Çıkarların çatışması durumunda şimdi “balayı” yaşanan durum tersine dönebilir… Ilımlı islam, Arap baharı, lider ülke falan nafile! Bir taraf Uluslararası hukuk ve anlaşmalar çerçevesinde oynarken, diğeri dışında ama ‘pastadan’ daha fazla pay kapmayı düşlemesi AB, ABD, İsrail stratejik ortaklığına zarar verebileceği nedense akla getirilemiyor. Ülkede tek kişi “otorite” demokrasisiyle Tayyip Erdoğan’ın iyice havaya girmesiyle ısınan suların daha da kaynamasına yol açabilir? Tabii ki Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatıyla doğu akdenizde başlattığı doğal gaz sondajına karşılık Türk tarafında koparılan yaygaradan bahsediyoruz. Bu gidişle hatadan dönülmezse – belki uzun vadede – Kıbrıs, Kürt, AB, Suriye vd sorunlara bakış da tabiatıyla değişime uğrayacak ve bir yerde ve şekilde coğrafya dengeleri değişebilecektir.

Tanınmamış, daha doğrusu “kendi alt yönetimi” bir makamla imzalanan anlaşmanın uluslararasında hiç bir hükmü olmadığı bilindiği halde Türkiye halkı ve Kıbrıslıtürk toplumunun aptal yerine konması kabul edilebilir bir durum olmasa gerek! Ama gelin görün iktidarı, muhalefeti üstelik Uluslararası örgüt ve dünya kamu oyu (medya – think tank vb) kuruluşlarda rahatlıkla “Filistinlilere mezalim, abluka… ama BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına rağmen bunu uygulayan İsrail’e hiç bir yaptırım yok” derken kendi gözündeki “merteği” göremiyor! Kıbrıs, Kürt sorunu ve “demokrasi” bu arada kimin umurunda, kaynayıp gitmekte! Adanın tüm zenginliklerin ortak paylaşımından bahsedilirken bu imkanı kendisine tanıyan Kıbrıs Cumhuriyeti ısrarla hatırlanmak istenmiyor.

Kuruluş anlaşmaları, Ortak yönetim ve Garantiler falan tümünün Kıbrıs Cumhuriyeti’ni doğurduğu bilinir de içerisinden sadece işlerine gelen “müdahale” ve şimdiki gibi “doğal gaz” gibi hakların alınması esasen amacı deşifre ediyor! Oysa Garanti Anlaşması “bozulan Kıbrıs Cumhuriyeti düzenini restore etmek”olduğunu söylüyor. Kendileri uyurken, Rum tarafı uzun süre araştırmalar yapmış, olumlu sonuç alınınca bile rahatını bozmayanlar, komşu ülkelerle anlaşmalar da yapıp sondaja geçince mi (armut piş ağzıma düş) akıl başa düştü. Son etapta, zengin kaynaklara “ganimet zihniyeti” ile yaklaşılması, bugün artık çağdışı kalan ama yaşatılmaya çalışılan Osmanlı’nın Türklere en “değerli” mirası olmaktadır.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nden doğan ortaklık haklarına Rum toplumundan daha sıkı sarılması gereken Kıbrıslıtürk toplumu ne yapıyor? Kendi çıkarları yerine başkalarının çıkarlarına oynamayı “vazife” biliyor! Yapılan anlaşmanın meclise gelmesi halinde “red” oyu kullanacağını açıklayan bizdeki muhalefet partilerini duyunca “nihayet doğru yolu buldu” sandık… ancak açıklamaları gelince “hayal kırıklığı” yaşamadık mı? Meğer olaya “usul” yönünden karşı imişler! Toplumun en büyük talihsizliği esasen bu… hala daha sorunları sözde “seçimle” meclise vekil göndermekle çözebileceklerini zanetmeleri! Müzakerelerde gelinen aşamayı sözde fikir alış verişinde bulunmak ve tabiatıyla TC – KKTC arasında imzalanan “kıta sahanlığı” anlaşmasının mecliste anavatanlarının isteği doğrultusunda “oy birliği” ile onaylanması amacıyla Eroğlu’nun mecliste temsil edilen siyasi parti temsilcilerini dün saraya çağırmasına ne demeli? Türkçede bir deyim var “aynı mahallenin çocukları kendi aralarında oynuyor”. Bizim halimizi yansıtan bir fotoğraf sanki… başka mahalle çocuklarını aralarına katmayan bir durum yani, aynen!

 

ÇAĞI YAKALAMAK KOLAY DEĞİL

Orta doğuda 1940/50’lerdeki  “proje” tutmayınca, yeniden şekillendirilmeye çalışılırken misyon yüklenenlere tabiatıyla ucundan “kırıntı” dağıtılacak ki kendi halklarına “kahramanlık” taslasın… Bu arada baş aktörler de “malı” götürür! İsrail ile, bilmem kiminle kapışmak bu çerçevede görülebilir. Tıpkı aynı örgüt NATO içinde olmasına rağmen Yunanistan’la zaman zaman girilen “it dalaşı” gibi yani! Arap baharı  zaten doğmadan kararmıştır; yabancı medyadan öğreniyoruz ki o ülke halkları, bazı yöneticiler hariç pek sıcak bakmamış hatta içişlerine bir karışma, Osmanlı’ya duyulan öfkeyi de bir yerde tazelemiş! Anglo-amerikan patentli “ılımlı islam” coğrafyada “lider” olma hevesi de tabiatıyla tutmadı. Kolay değildir; Batı toplumları yüzyıl savaşları sonrasında “sekülerizm” ve rönesansı yaşayarak çağı yakalamış. İslam dünyası ise “hiç yaşamamış” ki!

Halklar tek başlarına “düşmanlık” beslemez! Bunu yaratan ne Tanrı(lar) ne de bireylerin kendileri… ülke yönetimine el koyanlar ve işbirlikçiler bunun gerçek aktörleri! Onlara kanıp “figüran” rölüne soyunanlar tabii ki tehlikenin büyümesine yol açmaktadır. Bizde aynı merkezden yönetilen EOKA ile TMT yer altı örgütleri, derin devlet yapılanması bunlar arasında yer alır. Bir dönemin belki ”kudret” sahibi olabilir, devlet imkanlarından da en çok yararlananları ama tarihe “kahraman veya ülkesine yararlı ” değil, aksine “ihanet” olarak geçer! Keşke olaylara dar açı yerine daha geniş “perspektif”ten bakılabilse, o zaman belki akıl almaz davranışlarımıza biraz “yön” verebilirdik diye düşünüyorum. Ama “siyaseti” bu olan yerde başka türlüsü esasen beklenemez diyeceksiniz, haklısınız!

Akdeniz, Anadolu ve Mezopotamya’da yüzyıllar önce uygarlığa öncülük eden halkların bundan uzak düşmesi düşündürücüdür. Bunu hak etmeyen Türk – Kürt, Kıbrıs’ta Rum – Türk toplumları, Arap – Yahudi – Filistinliler örneği çarpıcıdır… Ayakkabılara eskiden kunduracılar “mesesola” vururdu… şimdilerdeki lüküs yoktu ama bu toplumlara ne yapsanız, şovenist yapılanma ve dışa bağımlı olduğu sürece fayda etmeyecek. Türkiye – Yunanistan yönetimlerini ele alalım; Ege’de kıta sahanlığı sorununu çözmeden Akdeniz’e sefere çıkmaları Kıbrıs halkı toplumları daha bir huzursuz ederken kime yarayacağı belli değil midir?. Coğrafyada tüm halklar acaba neyi paylaşamıyorlar ki birbirlerinin boğazına sarılıyorlar? Anlaşıldığı zaman ne kadar “gülünç” bulacaklarından şüpheniz olmasın!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin